Taş Kenti Aşk Kente Çeviren Yapı: Galata Kulesi
Kültür ve Sanat - 18 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 6 Dk.
18 Ocak, 2021
Kredi: Levent Emre Küçükbeyazit
Yılların, yangınların, yıkımların, savaşların, medeniyetlerin tanığı; taş kenti aşk kente çeviren Galata Kulesi gündüz ayrı, gece ayrı güzel olan ihtişamıyla İstanbul’u süslüyor. Galata Kulesi'nin tarihine, konu olduğu efsanelere ve Genç Vedat Oğuzcan ile olan kısa hikayesine bir bakış.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, İstanbul Destanı şiirinde yedi tepeli şehri anlatırken zarifçe göğe uzanan minarelerin arasındaki tombul, yaşlı Galata’dan şöyle bahsediyor:
İstanbul deyince aklıma kuleler gelir.
Ne zaman birinin resmini yapsam, öteki kıskanır.
Ama şu Kız Kulesi`nin aklı olsa
Galata kulesine varır.
Bir sürü çocukları olur.
Gördüğü yıkımlara, yandığı yangınlara inatla göğe uzanan ve adeta Konstantinapol’ün, İstanbul’un muhafızlığını yapan Galata Kulesi; kaba ve sert duruşuna rağmen binlerce yıldır onu görme şerefine erişen herkese aşkın varlığını hatırlatıyor. Belki insanlar onu aşkla özdeşleştirdi belki de o insanları aşkla…
Adına onlarca efsane anlatılan, gölgesinde onunla doğanları hatta onunla ölenleri barındıran Galata; en güzel öykülerin baş kahramanlığını üstleniyor.
M.Ö. 500’lü yıllarda İstanbul’da yalnız bir kule varmış. Kız Kulesi aynı şimdi olduğu gibi Boğaz’ın serin sularında tüm âşıklara ilham olur, onlar bıkmadan seyretsin diye dimdik dururmuş. Seneler sonra bir gün karşısına tüm endamıyla, yakışıklı Galata çıkıvermiş. Görür görmez vurulmuş Kız Kulesi ona. Galata da boş değilmiş tabii. Aşkından yüzlerce mektup yazmış ama gönderememiş, haykıramamış. Aralarındaki deniz yüzünden imkânsız olan bu aşk, gün geçtikçe Kız Kulesi’ni soldurmuş, Galata Kulesi’ni ise defalarca yakmış, yıkmış… Ve bir gün Ahmet Çelebi gelmiş Galata’ya. Kule bu büyük aşkını, yazdığı mektupları Çelebi’ye anlatınca fani adam dayanamamış, almış mektupları ve Kız Kulesi’ne doğru salıvermiş kendini Galata’nın tepesinden. Fakat Kız Kulesi’ne yaklaşırken esen rüzgâr uzaklaştırmış onu kuleden ve mektupları denize düşürmüş. Gel zaman git zaman akıntılarla gelen mektupları alan Kız Kulesi, aşkının karşılıklı olduğunu anlayıp Galata’ya martılarla şarkılar söylemiş. O gün bugündür hiç kavuşamayacaklarını bildikleri halde iki kule, yıllardır bakışarak İstanbul’u güzelleştirmeye devam etmiş.
Şarkıların, filmlerin, şiirlerin kahramanıdır Galata… Kendi aşk hikâyesinin yanı sıra tüm sevgililere umut olur yıllar boyu. Öyle ki Romalıların inanışına göre kuleye daha önce çıkmamış bir kadın ve bir erkek, kuleye ilk kez birlikte çıkarsa kesinlikle evlenirlermiş. İçlerinden birinin kuleye daha önce çıkmış olması bu büyüyü kesinlikle bozarmış.
Yüzyıllardır İstanbul’da güneşin doğuşuna ve batışına şahit olan ilk göz olduğu gibi binlerce aşkın doğuşuna şahitlik eden Galata, elbet bazı canların batışına da tanık olmuştur. İntihar için oldukça farklı bir yoldur Galata Kulesi. Ve gün tarihi yarımada minareleri ardından batarken gelen ölüm kadar sıra dışı ve çarpıcı bir ölüm düşünülemez. Bu sebeptendir ki 1876’da nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı bırakan Avusturyalı adamın ölümü hala hatırlarda. Yaşamı boyunca tam yirmi dört kez intiharı deneyen fakat her birinde yaşama yeniden tutunan şair Ümit Yaşar’ın oğlu Vedat ise bu fevkalade ölümü gerçekleştirenlerden biri. Daha 17 yaşındaki Vedat bir sıcak bir haziran günü Galata’nın tepesinden bırakıverir kendini aşağıya. Dahası babasına bu ölümü kadar özel bir ders vermiştir Vedat. Düştüğünde avucunun içinden çıkan kâğıtta “Öyle intihar edilmez… Baba… Böyle edilir…” yazmaktadır. Ümit Yaşar, yaşadıklarının ve yaşattıklarının aksine bu ölümlerden zerre sorumlu olmayan Galata Kulesi’ne şu dizeleri yazar:
6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu...
Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
Küçüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”...
Yılların, yangınların, yıkımların, savaşların, medeniyetlerin tanığı; taş kenti aşk kente çeviren Galata Kulesi gündüz ayrı, gece ayrı güzel olan ihtişamıyla İstanbul’u süslüyor. Yüzlerce yıldır hem şehrin en güzel manzarasını tepesinden seyrettiren hem de en güzel manzaralara dâhil olan yapı, adına daha çok şiir, şarkı, makale yazdırır. Bizlere de okuyarak onun yıllar yılı süren acılarına, Kız Kulesi ile olan imkânsız aşkına ortak olmak düşer.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.