Ödül gibi Deneyimler - ObsessoCase

Ödül aslında deneyimin kendisi olabilir mi? Bu yazımda size ödüllerden bahsettim. İyi okumalar dilerim.

Yaşam filmimiz baştan sona deneyimlerden ibaret iken, hayattaki deneyimlerin birer ödül olduğunu kabul etmek çok da zor değil! Hayaller kurdukça ve yeni deneyimlere biraz daha yaklaştıkça, ödülün kendisinin o hayaller olduğunu düşünmeye başladım.

 

Deneyimlerin özünde, hayatın sürekli bir akışı ve gelişimi vardır. Anı yakalamak, o anın içinde kaybolmak ve bir şeylerden öğrenmek, hayatı daha derinlemesine anlamamıza ve değer katmamıza yardımcı olur. Bir olayın kendisi, bir hediye gibidir; içindeki öğretileri ve duygusal zenginlikleri keşfetmek, deneyimin taşıdığı ödülü tam anlamıyla yaşamak demektir. 

 

Eğer böyle anları içindeyken fark edebiliyorsak biraz yavaşlamalı, anın tadını çıkarmalı belki fincan kahve ile o dakikalara keyif katabiliriz.. Bunlar bizim seçemediğimiz anlar. Ama bir de bizim seçebildiğimiz anlar var ki onlar tam da kendimizi ödüle layık gördüğümüzü gösteren anlar işte. bazen her şeyi durdurup kendine zaman ayırmak, biraz yalnız kalmak ve hayatı yavaşlatmak bile kendin için hayati bir ödül olabilir. 

 

Aklıma ‘’işte bu bir ödül!’’ diyeceğim birçok an geliyor. Arkadaşlarımla geçirdiğim eğlenceli bir müzik festivali ya da sevgilimle gittiğim bir seyahat. Hatta çok etkilenerek izlediğim Aftersun filmi bile bana hayatın bir ödülü… Tek bir deneyim seçemeyecek kadar çok seviyorum hayattaki küçük anları. 

 

Sanırım ben biraz ‘’less is more’’ tarzında yaşamayı seviyorum. Çok büyük ve gösterişli anlar yerine hayatıma anlam katacak birkaç küçük saniyeyi hep tercih etmişimdir.