Müslüman Tüccarların Güney Asya'nın Müslümanlaşmasında Etkileri
Yaşam Tarzı - 04 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 8 Dk.
04 Ocak, 2021
Güney Asya'nın bu günlere ulaşmasında müslüman tüccarların etkileri ve halkın yaşam tarzında ticaretin halkı aydınlatması.
HİNDİSTAN’IN MÜSLÜMANLAŞMASI
Güney Asya, Hint yarımadası bölgede yaşayan çok tanrılı dinlerin doğduğu yerdir. Milâttan önce 2500-1500 yılları arasında Hindistan’ın kuzeybatısında ortaya çıkan Hinduizm, 670 milyona yakın nüfusuyla ülkenin tamamını kaplar. İnananları kast sistemine göre dört sınıfa ayıran Hinduizm bir etnik dindir. Bundan dolayı Hindular bu kast sisteminde doğarlar ve yaklaşık 4000 yıllık geçmişi olan Vedalar’ı kutsal kitap olarak kabul ederler. Hinduizm, Hint kültürünü büyük tesir altında bırakması sebebiyle, Hint hâkimiyetinin ulaştığı Sri Lanka ve Bali adaları gibi yerlerde de yayılmıştır.
Hint yarımadasına VIII. yüzyıldan itibaren giren İslâmiyet, özellikle Hint kast sisteminde alt tabakalarda bulunanlar tarafından benimsendi. XVI-XIX. yüzyıllar arasında Hint-Moğol Devleti’nin bölgede hâkimiyet kurmasıyla İslâmiyet Hint yarımadasında iyice etkinliğini gösterdi. XX. yüzyılda bu etkinlik yarımadada Hindular’la müslümanların arasında şiddetli çarpışmaların meydana gelmesine sebep oldu. Nihayet 1947’de müslümanların ayrılarak bir devlet kurmaları ile çatışma bir dereceye kadar önlenmiş oldu. Bugün Hindistan’da 92.110.000 (1989), Sri Lanka’da ise 1.270.000’e (1989) varan müslüman nüfusu sayı itibariyle hıristiyanlar, Sihler, Budist ve Caynistler takip etmektedir.
ENDONEZYA’NIN MÜSLÜMANLAŞMASI
Endonezya’nın konumu Hint Okyanusu üzerinden Batı Asya ile Doğu Asya arasında Yemen, Basra Körfezi çevresinden gelen tüccarlar Cava ve Sumatra adalarına da özellikle musonlar sebebiyle mecburen uğramak durumunda kalıyorlardı. Arap Yarımadasını çevreleyen bölgelerden, Kuzey Afrika ve İspanya’dan farklı olarak Güney Asya bölgesine gelen Müslümanlar genelde bölgeyi bilen tüccarlar olup Hindistan, Çin, Nepal, Kamboçya, Vietnam, Filipinler gibi özellikle Endonezya’da bugün yerleşmiş köklü bir Müslüman varlığından bahsediliyorsa bunun birinci etkin unsurunu bunlar oluşturmaktadır.
Müslüman tacirlerin yerli Malay halkı ile doğruluk, dürüstlük gibi güzel hasletleriyle kaynaşması ve özellikle Malabar ile Sumatra’da evlilik yoluyla akrabalık bağları kurmaları birbirlerini daha yakından tanımalarına vesile olmuştur. Tacirler dinî emirler ve nehiyler konusunda iyi eğitim almış kimselerdi ve fıkıh bilgileri de yeterliydi. Adaların bulunduğu coğrafya Abbasi ordularının buralara sefer düzenlemesine de elverişli değildi. Hâliyle genel anlamda eğitim, kültür ağırlıklı bir tebliğ ile bölgenin İslamlaşması mümkün oldu.
MALEZYA’DA MÜSLÜMANLIK
Malezya'da İslamiyet'in yayılışı büyük ölçüde ticari faaliyetler ile yakından ilgilidir. İslamiyet'in Doğu ticaret yolunu takip ederek Kuzey Sumatra'dan Malay Yarımadası'nın batı sahilinde yer alan Malaka'ya dışardan gelip yerleşen müslüman tüccarlar vasıtasıyla yayıldığı düşünülmektedir. Nitekim, Hz. Peygamber'in vefatından bir asır sonra Arap ve İran asıllı müslüman tüccarların bölgedeki ticaret merkezlerini ziyaret ettikleri ve X. yüzyılda yarımadanın kuzeybatı sahilinde yer aldığı sanılan Kalah'ta yabancı tüccarlardan meydana gelen bir müslüman ticaret kolonisinin varlığı bilinmektedir. Bölge hakkında bilgi veren müslüman yazarlardan Mesudi, Çin'in güneyinde bulunan eski bir müslüman ticaret kolonisi olan Kanton'da çıkan ayaklanmadan sonra çok sayıda Arap ve İranlı müslüman tüccarın katliamdan kaçarak Çin Hindi Yarımadası'na ve Malay Yarımadası'ndaki liman şehirlerine doğru yayıldıklarını söyler. Malaylı ile Arabistan Yarımadası'ndaki Umman arasındaki ticaret seferlerine dikkat çekerek Malaylı'nın kısa süre sonra önemli bir ticaret merkezi olduğunu belirtir. Ancak o dönemlerde yabancı müslüman tüccarların sayesinde İslamiyet'le tanışma fırsatı bulan malay halkın İslamlaşma sürecine girip girmediği hakkında bilgi yoktur. İslamiyet'in malaylı halk arasında yayılışını gösteren deliller zaman itibariyle daha sonraki dönemlere aittir.
MALAKA
Malezyanın güney batı sahilinde bulunur. 1413-1414 Cavalı prens Paramesvara tarafından kurulmuştur. Paramesvara Hindi-budist bir kraldı, fakat halefleri İskender Şah ve Muhammed Şah müslüman idiler. İslamiyetin yayılması açısından büyük öneme sahiptir. Tüccarlar ve alimler yoluyla islamiyet Malakaya girmiştir. Açe den sonra gelen önemli bir islamyet temsil yeri olmuştur. Birçok değişik inançtaki halk bu şehirde yaşarken müslüman olmuşlardır. Deniz ticareti büyük bir etkendir. Müslüman tüccarlarında şehre uğrayabilmesi ve ticaretin gelişmesi için şehrin limanının ticaret hacmini en üst seviyeye çıkardı ve liman ticaret merkezi haline geldi. Tüm dünyadan tüccarlar bu şehre uğramaktadır. Kardeşi Muzaffer Şah tahta geçtikten sonra ülkede islamiyet iyice yerleşti. Bölgenin en önemli ticari, siyasi ve dini merkezi haline geldi. Paramesvara döneminde Singapur, Bentan ve birkaç şehir ülke sınırlarına katıldı. Daha sonra Muzaffer Şah malaka boğazının her iki taraftaki sahilleri üzerinde hakimiyet kurdu. Malaka'nın sınırlarının genişlemesiyle birlikte boğazlar bölgesindeki diğer bağlı devletler de İslamiyet'e girmişlerdir. İslamiyet Malaka'daki Malay toplumuyla o kadar yakinen özdeşleşmişti ki, Müslüman olmak aynı zamanda Malaylı olmakla eşdeğer olmuştu.
PATANİ
Patani halkı 15. yüzyılda bölgeye giden Müslüman tüccarlar ve davetçiler vasıtasıyla İslam'la tanıştı ve Müslüman Patani Krallığı 1786 yılında Tayland'ın eline geçene kadar bir Müslüman ülkesi olarak varlığını korudu. Patani'yi işgal eden İngilizler 1902 yılında İngiltere ile Tayland arasında yapılan anlaşmayla Patani topraklarını resmi olarak Budist hâkimiyetine teslim etti. Asya'nın Filistin'i benzetmesinin temel sebebi de bu durumdan kaynaklanıyor. İsrail, Filistin topraklarındaki varlığını İngiltere'ye borçlu olduğu gibi Tayland da Patani'deki varlığını İngilizlere borçlu. Filistin'le Patani arasındaki diğer benzerlik ise işgalci Tayland askerlerinin birkaç dakikalık aralarla keyfi bir şekilde kurdukları kontrol noktaları ve Patani 'deki işgali beslemek amacıyla Tayland'dan Patani 'ye getirilen Budist yerleşimciler.
Açe’nin Bölgede Bir İslâm Merkezi Olması
Sumatra’nın kuzey bölgesinde kurulan Samudra-Pasai ve Perlak gibi İslâmiyet’i kabul eden ilk site devletleri İslâm’ın yayılmasında önemli rol oynadı. Malaka Boğazı’nın ve Malaka şehrinin Portekizliler tarafından 1511 yılında ele geçirilmesinin ardından Açe bölgede önemli bir İslâm eğitim ve kültür merkezi haline geldi.1414 yılında müslüman olan Malaka kralı, Malaka’yı gerek ekonomik gerekse de ilim yönünden önemli bir merkez haline getirdi. Portekizliler’in dünya denizlerinde hâkimiyet kurma çabalarının bir sonucu olarak geldikleri Güneydoğu Asya’da ele geçirdikleri ilk merkez Malaka oldu. Bu tesadüfî bir seçim değildir. Çünkü Malaka Boğazı, yüz yıllardır Arabistan, İran ve Çin arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Portekizliler’in bölgede kurdukları hâkimiyet, gerek müslüman tüccarların gerekse İslâm âlimlerin başka bölgelere göç etmelerini zorunlu kıldı. Bu çerçevede Malaka’ya coğrafî yakınlığı dolayısıyla Sumatra Adası’nın kuzeyinde bulunan Açe bölgesi önemli bir göç merkezi ve zamanla bölgenin en önemli İslâm devleti haline geldi. Bu gelişmeyi önceden sezen Ali Mughayat Şah (1511-1530), Sumatra’nın kuzey bölgesindeki küçük sultanlıkları birleştirmek sûretiyle 1511 yılında Açe İslâm Devleti’ni kurdu.
Böylece Açe Devleti, Malay dünyasında siyasî, ekonomik alanlarda önemli bir devlet olmanın yanı sıra, özellikle Malaka’dan göç eden ve dışarıdan gelen çok sayıda âlimin çalışmaları sayesinde, bölgede İslâmî eğitim ve kültürün gelişmesinde hayati rol oynayan bir ilim merkezi haline geldi. Bu süreçte özellikle XVI. ve XVII. yüzyıllar ayrı bir öneme sahiptir. Öyle ki, bu yüzyıllar içerisinde Açe İslâm Devleti’nin Osmanlı Devleti, Arap Yarımadası ve Hindistan ile kurmuş olduğu siyasî, ekonomik ve askeri ilişkilere, söz konusu bölgelerden gelen âlimlerin de etkisiyle kültürel ve bilimsel bağı geliştirdi.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.