Mekansal Dışlanma Nedir?
Yaşam Tarzı - 06 Haziran, 2022 - Okuma Süresi: 17 Dk.
06 Haziran, 2022
Toplumdaki ayrışmalar sizce sadece sosyal dışlanma ve damgalanma haliyle mi karşımıza çıkmaktadır? Dışlanmanın birçok çeşiti söz konusudur. Yaptığım bu araştırmada "mekansal dışlanma" kavramı üzerinde yoğunlaştım. Gelin bu "mekansal dışlanma" kavramına daha yakından bakalım!
Sosyal dışlanmanın alt başlığı olan mekansal dışlanma kavramı kentlerin yeniden düzenlenmesi konusunda ortaya çıkmıştır. İlk başlarda sınıfsal yapı gözetmeksizin sadece fiziksel bir değişim amaçlanıyordu fakat kapitalizm gibi farklı etmenler sonucunda fiziksel yönünü yitirip sınıfsal bir yapı haline gelerek farklı sınıftaki kişilerin mekansal olarak dışlanmaları meydana geldi.
Tüm mekansal dışlanmadan maruz kalan kişilerin genel olarak ortak özellikleri yoksulluk ile karşımıza çıkmaktadır. Ama sınıf olarak baktığımız zaman ilk gözümüze çarpanlar göçmenler, etnik köken bakımından dışlananlar (Romanlar vb gibi), alt sınıfa mensup yoksullar gibi farklı bireylerin mekansal dışlanmaya maruz kaldıklarını görmekteyiz. Bu çalışmada yapılmak istenen mekansal dışlanmanın tarihi ve hangi sınıfların daha çok ve neden etkilendiklerini araştırmaktır.
Sanayi kolunda yaşanan gelişmeler ile gettolaşmanın bir hayli önem kazandığı dönemde yaşanan göçler kentin temel yapısında bazı değişmelere neden olmuştur. Gecekondu toplumsal değişimin kentteki bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadece bir konut barınma olmanın dışında adeta Türkiye'nin değişiminin bir resmi haline gelmiştir. İlk gecekonduları 40'ların ortasında ya da 60'larda gördüğümüzü söyleyen çalışmalar var, fakat Türkiye'nin kentsel bir nüfus özelliği gösterme hali 80'ler ve 80'lerin ortalarında olmaya başlamıştır. Türkiye'deki nüfusun çoğunluğunun kentlerde yaşaması 80'lerde meydana gelmektedir. Nüfusun tarım dışı olması da yine bu 80'ler ve sonrası dönemine tekabül ediyor. Barınma şeklinin temelde hızlı bir şekilde kullanıcısı tarafından yapıldığına işaret eden bir anlam vardır gecekondu kavramında. Bir anlamda bir gecede gizli yapılma anlamı da vardır. Barınma noktasında da kullanıcısı tarafından hızlıca yapılması anlamına geliyor. Gecekondunun anlamı yapılışı zaman ile değişti ve özellikle 80'lerden sonra gecekondunun anlamı yapılışı değişti. Buradaki kritik nokta kullanıcısının yapmadığı gecekondular ortaya çıkmıştır. Birileri o araziyi, bu terk edilmiş bir arazi olabilir izinsiz işgal ediyor ve orada bir gecekondu yapabiliyorlar. Zaman içinde gecekondu ticarileşiyor ve bununla birlikte mafyası da doğuyor.
Devlet sunması gereken barınma hakkını vatandaşlara sunamıyor ve gecekondular kalıcı hale geliyor. Bir yasallaştırma sürecine giriyor gecekondu yapıları ve aynı zamanda ticarileşiyorlar da. 60'larda ve 80'lerde gecekondu yapılarının izinleri verildiği yasalar çıkartılıyor. Burada bir enformelliğin formelleşmesi sürecinden bahsedebiliriz. Enformel; yasal olmayan, izinli olmayan ve kayıtlı olmayan her şey. Kurallara uymayan, resmi olmayan, adeta yasadışılığa ve kayıt dışılığa tekabül eder. Bir çok çıkartılan yasa ile formel (yasal) hale geliyor. Enformellik aslında kentin emeğini de oluşturdu. Gecekondu da yaşayan insanlar kentte iş gücü olarak ele alındılar. Gecekonduda yaşayanlar akrabalarını, hemşerilerini çağırıyorlar. İlk gelenler diğerlerine göre temel belirleyici özellikleri bulunduruyorlar. Kendi yoksulluklarını yeni gelenlere devrediyorlar ve yoksulluk adeta devredilen bir kavram haline geliyor. Kendi içinde hiyerarşiyi de doğuruyor. Gecekondu mahalleleri damgalanıyor ve dışlanıyorlar. Kentsel dönüşüm uygulamaları 19. Yüzyıllarda Fransa ve İngiltere’de meydana gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaş sebebi ile zarar görmüş yapıların tekrar inşası noktasında kentsel dönüşüm kavramı tekrar ortaya çıkmıştır. Lefebvre'e göre gece kondu mahallelerinin içinde bulunan göçmenler ve işçi sınıfları gibi sınıfların bulunduğu mekanlar soylulaştırılarak üst sınıfın kullanımına sunulmuştur. İçinde bulunan alt sınıf bireyler içinden çıkarılmış konutlar yıkılmış ve lüks siteler yapılmıştır. Bu sitelere üst sınıflar yerleşmiş buraları satın almışlar ve yoksullar göçmenler ve işçi sınıfı gibi gruplar atılmıştır. Bunun en temel sebebi kapitalizmdir. Lefebvre'e göre kapitalizm mekanın değişim değeri ile ayakta durmaktadır. Yine Lefebvre'nin bahsettiği daha öncesinde bir konutta işçiler yoksul aileler veya göçmenler varken değişim ile değeri arttıkça kent soyluların yaşadığı bir mekan haline dönüşmüştür. 1980 döneminde de ülkemizde kentsel dönüşümün izleri yeşermeye başlamıştır. Bu değişimlere bakıldığında ilk olarak sadece fiziksel bir değişim görülürken ileriki dönemlerde bu değişimlerin sosyoekonomik boyutlarının ve biz ve onlar ayrımına istinaden geliştirdikleri projeler ortaya çıkmıştır. Bu değişmeler yaşanırken aynı zamanda toplumlarda eşitsizlikler ve ayrımlar ortaya çıkmıştır. Bu ayrımlar neticesinde Bauman’ın üzerinde sıkça durduğu “biz” ve “onlar” kavramları bu olaylar sonucunda daha da belirgin hale gelmeye başlamıştır. Bu oluşan grup sosyal dışlanmaya ve mekansal dışlanmaya maruz kalmıştır. Bireyler etnik kökenleri, kültürel özellikleri veya ekonomik sebepler doğrultusunda farklı dışlanma boyutlarında öteki olarak adlandırılan gruplara itilmektedirler. Bunlara hemen hemen her şehirde varlıklarını sürdüren ama genel olarak görmezden gelinen hatta hor görülen Romanlar'ı örnek verebiliriz. Romanlar, genelde yoksul ve kendilerine ait geleneklerini sürdüren ve genel olarak kentin çöküntü merkezlerinden olan gecekondu mahallelerinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Romanlar genel olarak yoksul olduklarından dolayı gecekondu mahallelerinde yaşıyor ve üst sınıf diye tabir edilen banliyöler tarafından hep küçümsenir ve görmezden gelinirler. Genellikle üst gelir gruplarına mensup kişiler, mavi yakalılar ve tarım çalışanları farklı mekansal bölgelere ayrılmaktadırlar. Ülkemizde kentsel dönüşüm uygulamaları günümüzde dahil olmak üzere daha çok gecekondu ve kent içinde bulunan suç oranlarının yüksek olduğu bölgelerde uygulama alanı bulabilmektedir. Bu noktada Arkitera “modern kentin öldüğü gün” örneğini ülkemizde olmasa dahi vermek uygun olacaktır. Bu gibi uygulamalar sadece ülkemizde değil çeşitli Avrupa ülkeleri ve dünya ülkelerinde de uygulanmışlardır. Burada amaçlanan düşünce bu binaların içinde huzur ve güven ortamında insanları bir arada tutmak idi. Fakat ileriki zamanlarda bakıldı ki artık bu yer suç oranlarının merkezi haline gelmiş ve kent için adeta bir çöküntü merkezi oluşturmaktaydı. İlk olarak 33 binadan ilki hükümet tarafından yıkıldı. Sonra da 4 yıl içinde kalan 32 bina yok edildi. Bireyler ve toplumlar belirli boyutları ve statüleri çerçevesinde sosyal, siyasi, kültürel ve mekansal olarak birçok boyutta dışlanma yaşamışlardır. Mekansal olarak dışlanmada göze ilk çarpanlar ekonomik boyut, etnik köken ve statü olarak karşımıza çıkar. Chicago okulu teorilerinden olan Burgess’in öküz gözü veya boğa gözü olarak adlandırdığı kent teorisi üzerine yaptığı modeli örnek olarak verebiliriz. Çemberin orta kısmında merkezi iş alanları bulunmaktadır ve burada işçi sınıfının bulunduğu söyler. Gelirlerine ve mesleklerine yönelik en uygun yerlerde barınmaktadırlar. Yaşadıkları yerlerden başka bir yerde kalmaları onlar için oldukça maliyetli olacaktır. İkinci çember ise geçiş bölgesi ve imalathanelerden oluşmaktadır. Bu bölge göçmenlerin yaşadıkları yerler olarak nitelendirilebilir. Burada kalıcı olarak kalmazlar ama ekonomik nedenlerden dolayı fazla bir süre kalabilirler. En dışında ise banliyöler bulunmaktadır. Konut kalitesinin daha yüksek olduğu bir bölgedir. Yeni bir kent gibidir. Siteler ve kapalı siteleri içinde barındırmaktadır (mekansal ve sınıfsal ayrım). Merkezden dışa doğru gidildikçe konut kalitesi artmaktadır. Kentin planı toplumsal yapı için oldukça önemlidir. Burada vurgulanmak istenen aslında işçi sınıfının fabrikalara ulaşmaları için fabrikaların bulunduğu yerlerde ikamet etmeye başlıyorlar. Ve sanayi ile gettolaşmanın etkisi daha da artarak sınıfsal bir yapı oluşuyor. İşçi sınıfı genel olarak öküz gözü modelindeki gibi fabrikalara yakın ve ekonomik durumlarına en uygun yerleşim alanlarında kalırlar. Fakat üst sınıf banliyöler ise şehrin dışında lüks kapalı sitelerin bulunduğu yerleşim alanlarında yaşarlar. Tıpkı şehirden ayrı bir yer ve etrafı duvarlarla örülmüş diğer sınıflarda bulunan kişilerin girmemesi için kapalı siteler yapılmışçasına yapıları bulundurmaktadır.
Kendi yaşadığım kentteki gözlemlerime dayanarak birkaç örnekle devam edelim. Mersin’de kentin iç kesiminde merkezde genel olarak fabrikalar ve iş alanları bulunmaktadır. Buna bağlı olarak da işçi sınıfı ve göçmen aileler genellikle bu yerleşim alanlarında ikamet etmektedirler. Bunların sebebi ise iş yerlerine gidip gelmelerinin kolay olması ve işverenler için servis ücretinin daha az maliyetli olması istenmesi durumundan ortaya çıkmaktadır. Göçmenlerinde içinde bulundukları bu yerleşim alanında suç oranları daha yüksek olmakla beraber konut fiyatları da orta düzeydedir. Kentin dışına doğru gidildikçe konut ve arazi fiyatlarının arttığını ve lüks kapalı sitelerin varlığını kolayca gözlemleyebiliyoruz. Bu noktada dikkat çeken bir mekan ise Kushimoto Sokağı'nı örnek verebiliriz. Mersindeki Kushimoto Sokak daha öncesinde daha yoksul ailelere hitap ederken 1890 ve sonrasında sokağın Kushimoto sokak olarak adlandırılarak içine yapılan kafeler ve alışveriş mekanları ile soylulaştırılarak üst sınıfa hitap eden bir mekan haline gelmiştir. Genelde bu gibi yerlerde yaşayan kişiler kenar mahalle diye adlandırılan yerleşim alanlarından haberdar bile değillerdir. Göçmenlerin yoğunlukta olduğu yerleşim alanlarından yerli halk uzak durmak istemekte ve göçmenlerin açtıkları ticaret yerlerinden sadece göçmenlerin alışveriş yaptıklarını gözlemledim. Genel olarak okullar da dahi göçmen ailelerin çocukları dışlanmakta ve göçmenler bu ötekileştirme halinden sadece kendi gibi olanlar ile sosyal bağ kurma yoluyla kurtulma çabasındadırlar. Okullarda aileler genel olarak çocuklarını göçmen ailelerin çocukları ile ilişki kurmalarından kaçınırlar ve yasaklarlar. Sağlık hizmetleri bağlamında göçmenler üzerinden Mersin kentini incelediğimizde onlara ayrılmış doktorundan hemşiresine kadar göçmen olan aile sağlık merkezlerinin olduğunu gözlemledim. Bu durum göçmenlerden yararlanma konusunda iyi bir politika diyebiliriz. Çünkü doktor olan bir göçmenin ülkemizde kendi mesleğine uygun bir pozisyon bulamamasından dolayı inşaat sektörü gibi farklı iş kollarında vasıfsız eleman olarak çalışması göçmenlerden devlet ve politika bazında bakıldığında yanlış bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Göçmen aileler ilk geldiklerinde ekonomik durumları ve şehri tanımamalarından dolayı genel olarak akrabalarının bulunduğu iş gücüne yakın konut fiyatlarının düşük olduğu mekanlara yerleşirler. Burada hem akrabaları ile ilişki halinde olur hem de kendi ekonomik durumlarına göre bir yer bulmuş olurlar. Sağlık hizmeti aldığımız kuruluşlardan dahi ayrılmış ötekileştirilmişlerdir. Ülkemizde gecekondu yapılarının bulunduğu kenar mahalleler diye tabir edilen yapıların depreme dayanıksız, yasa dışı yapılmış ve yasa dışı tüm kanunsuzlukları besleyen konut yapılarının bulunduğu yerler bu nedenlerden ötürü dönüştürülmek istenmektedirler. Fakat bu dönüştürülme işlemi yapılırken orada yaşayan bireyeler göz ardı ediliyor ve bölge soyutlanarak (bölge halkının yerinden edilmesi) bölgede yasayan bireyler yerlerinden edilerek mekansal dışlanma ortaya çıkıyor. Gecekondu ve yoksul bölgeler sosyal dışlanma ve mekansal dışlanma karşısında savunmasız yerlerdir. Kent merkezlerindeki çöküntü alanlarının oluşmasındaki en önemli etken suç ile bağdaştırılmıştır. Çöküntü alanlarında suç örgütlerinin barınma alanları bulduklarına dair yapılmış çalışmalar söz konusudur. Dolayısıyla bu yapıların düzenlenmesi ve yenilenmesi ihtiyacını doğuruyor. Fakat bu yenilenme oradaki yoksulluğu yok edemiyor. Tam tersine orada yaşayan insanları oradan uzaklaşmak zorunda bırakıyorlar.
Ülkemizde yaşanan büyük ölçekli depremlere bakıldığı zaman bir mahallenin komple yıkıldığını görürüz fakat aynı ölçekte, aynı şekilde depremi hissetmiş bir diğer mahalleye baktığımız zaman hiçbir bina yıkılmamış herhangi bir can veya mal kaybı yoktur. Bunun sebebi olarak diğer bireyler oranın yıkılma tehlikesinde olduğunu bilmiyorlar mı neden orada oturuyorlar suç onların derler. Fakat o kişiler bile isteye o konutlarda yaşamıyorlar, bunun çok çeşitli sebepleri vardır. Gerek ekonomik durum gerek göçmen oluşu ve diğer konutlarda göçmen oluşlarından dolayı veya etnik kökenlerinden dolayı ev sahiplerinin evlerini o bireylere kiraya vermek istememelerinden de kaynaklıdır. Fakat en önemli sebep ekonomik durumdur. O bireyler de elbette biliyorlar bakımsız evleri en küçük depremde yıkılacak fakat bu durum bir seçim değil onlar için zorunluluktur. Bu bağlamda Malatya'da gözlemlemiş olduğum bir örneği vermek isterim. Malatya'da herhangi bir gecekondu mahallesi, burada kentsel dönüşüm başlatıldı. Buradaki evler birer birer satın alındı ve ev sahiplerine mali değeri veya mali değerince daireler verildi. Burada yaşayan bir akrabamı ziyarete gittiğimde evlerini boşaltacaklarını ve kentsel dönüşüm başlayana kadar Suriyeli göçmenlere kiraya vereceklerini öğrendim. Diğer binalara baktığımda evlerin bakımsız yıkılmaya hazır hale gelmiş ve çatılarının bile bir kısmının zamanla döküldüğü evlerde Suriyeli göçmenlerin yaşadıklarını gördüm. Bu durum onların seçimi değil onların zorunluluğudur.
Yine bir örnek olarak konuşmuş olduğumuz Romanlar, geleneklerini hala yaşatan belli kendine has özellikleri olan bireylerden oluşmaktadır. Bu kişiler genel olarak asgari ücretle geçimini sağlayan bireylerden oluşmaktadırlar. Veya seyyar satıcılık gibi farklı iş imkanlarını da kullanmaktadırlar. Romanlar genel olarak yoksul olduklarından dolayı gecekondu mahallelerinde veya kentin konut fiyatlarının en ucuz olduğu mekanlarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu gibi gecekondu mekanlarının suç ile ilişkilendirildiği bir çok çalışma vardır. Gecekondu mahallelerinde suç oranları yüksektir ve suç bu gibi mekanlarda barınma alanı bulmaktadır. Bundan dolayı ve etnik kökenleri bağlamında mekansal ve sosyal olarak bir ötekileştirilme yaşamaktadırlar. Kentin sitelerinin bulunduğu yerlerde ikamet eden kişiler genel olarak Romanlar veya göçmenler gibi bireyleri gördüklerinde onları küçümser ve onlardan üstün oldukları hissine kapılırlar. Çocuklarını onların çocuklarıyla görüştürmemek veya sırf Roman, göçmen diye onları işe almamak ve düşük ücret ile çalıştırmak gibi çeşitli tepkiler vermektedirler. Bunlara karşılık olarak da Romanlar, göçmenler veya yoksullar diye tabir ettiğimiz bireyler bu gibi durumlar ile başa çıkabilmek için kemdi gibi olanlar ile yaşayıp onlar ile ilişkilerini sürdürmektedirler. Buna bağlı olarak da gecekondu veya kentin çöküntü alanlarında yaşamlarını sürdürmektedirler.
Ülkemizde göçmenler, yoksullar ve diğer dışlanmaya maruz kalanlar için sosyal yardım projeleri vardır. Bunlara ek olarak göçmen ailelerin çocuklarının yerli ailelerin çocukları ile aynı yerde eğitim alarak kaynaşmalarını ve ilişki kurmalarını sağlamaları gibi çeşitli projeleri de vardır. Fakat görüyoruz ki mekansal dışlanma bağlamında yoksullara ve göçmenlere yapılan politikalar işlevini yitirmekte ve bu kişiler fiziksel ve sosyal olarak dışlanmakta kentin çöküntü alanlarında yaşamlarını sürdürmektedir. Arkitera örneğinde de gördüğümüz gibi kent çok toplum için oldukça önemli bir kavram ve mekandır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Bu yapıda herhangi bir yanlış hamle oldukça önemli olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Gecekondu mahallelerinde suç oranlarının fazla olmasının sebebi ise suç ile bağlantılı kişilerin bu gibi alanlarda barınma alanı bulabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda devletin bu çöküntü alanlarını yakından incelemesi ile orta düzeydeki devlet destekli konutların sayısını arttırarak bu çöküntü alanlarının varlığına son vermelidir. Sadece yapıların bulunduğu yerlerde kentsel dönüşüm uygulaması yapmak yapıların sahibine nakit desteği sağlayıp konut almalarını sağlamak içinde yaşayan diğer kiracı yoksulların oradan uzaklaştırılıp yerine yapılan binaların fiyatlarının yüksek olarak satışa çıkarılması sadece oradaki kişilerin ötekileştirerek oradan atılmasını sağlar.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.