Aldatıcı Güzelliğin Tarihi: Parfüm
Yaşam Tarzı - 07 Kasım, 2022 - Okuma Süresi: 5 Dk.
07 Kasım, 2022
Kredi: Pexels
Kokunun tarihteki yolculuğuna tanıklık etmek ve hayatımıza nasıl girdiğini bilmek için kısa bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Öyleyse gelin birlikte öğrenelim!
Hepimizin hayatında az çok yeri olan koku, Latincede “fumum” olarak bilinmekte. Fumum sözcüğü, günlük kullanımda “duman” anlamına geliyor. Parfüm kelimesi ise bununla birlikte, Latincede, "tümüyle uçucu" anlamına gelen "per fumum" sözcüğünden türemiş. Peki bugün de hayatımızda bir yere sahip olan çeşit çeşit kokular ilk olarak nasıl ortaya çıkmıştır, hiç düşünmüş müydünüz?
Tarihte ilk karşılaştığımız parfüm aslında tütsü olarak biliniyor. Hiyeroglifler (resim yazıları), Mısırlıların M.Ö. 3000’den itibaren koku ürettiklerini bildiriyor. Mısırlı rahipler, tanrılara adadıkları kurbanların kokusunu gizlemek için tütsü yakıyorlardı ve bunun tanrıları sevindirdiğine inanıyorlardı. Bu yüzden de firavunlar, güzel kokulu mezarlara gömülürdü. Bu kokular o kadar güçlüydü ki arkeologlar 1897'de mezarları açtıklarında tatlı kokular etrafa yayılmıştı. Bugün de bünyesinde merhem tariflerinin yer aldığı hiyerogliflerin bulunduğu Edfu Tapınağı’ndaki parfüm odası buna örnektir.
Başka rivayetlere göre Kleopatra, denize açılmadan önce teknesinin yelkenlerinin kokulu yağlarla ovdurulmasını istermiş. Böylece Mark Antony, Kleopatra’nın yüzünü görmeden önce onun yanına varışının kokusunu alabilecektir.
Mısırlılardan sonra Perslerle devam eden koku kültürü, siyasi durumun ve statünün bir tür simgesi olarak ele alınmaya başlandı. Öyle ki parfüm, o dönemde yönetimdeki kralların (Kral Persepolis Darius, Kral Xerxes…) resimlerinde bile parfüm şişeleri bulunmasına yol açmıştı. Pers asillerinin ve kraliyet ailesinin, başkalarının kullanımına izin verilmeyen kendi kokuları bile vardı. Özetle bu medeniyet, yüzlerce yıl boyu parfüm ticaretine de hizmet etmiş ve "yağ bazlı olmayan parfümün mucitleri" olarak kabul edilmiştir.
Yunanlılar ve Romalıların İran’ı işgaliyle birlikte parfüm, bir sanat olarak ele alınmaya başlandı. Yunanlılar; bitki, reçine ve otları öğütüp yağlarla karıştırarak vücuda sürülen ilk kokuyu buldular. Fakat Yaşlı Plinius gibi bazı Romalıların, zenginliğin sembolü olması ve savurganlığı yaygınlaştırması sebebiyle parfüm kullanımını kınadığı bilinir. Roma düşme raddesine geldiğinde, bu tür "lüksler" yasaklandı ve parfüm yıllar sonra bile Avrupa'da tekrar aynı popüleritesini yakalayamadı.
Her ne kadar Romalılar ve Yunanlılardan bazı kesimler parfüme sırtlarını dönse de, diğer kültürler bu büyülü kokuları beğenmeye ve kullanmaya devam etti. Örneğin, törenlerde ve tapınaklarında kullanılan kutsal Hint Tantrik ritüellerinin merkezinde de parfümler bulunmaktaydı.
Eski Çinliler de, yazdıkları mektuplar gibi birçok günlük objeye parfüm sıkıyorlardı. Ayrıca parfümün bir odayı hastalıktan kurtarmaya yardımcı olabileceğine inandıkları da biliniyordu. Daha sonralarda ise soylu Çinliler, kişisel parfümler kullanmaya başladılar. Bu sebeple İpek Yolu üzerinden farklı hammaddeler ithal ettiler.
Damıtma işleminin Araplar tarafından geliştirilmesiyle parfümün gelişimi bambaşka bir noktaya geldi. Bazı kaynaklara göre İbn Sîna ile birlikte parfümün damıtma kısmı, çiçeklerin ezilmesi gibi birtakım işlemlerle elde edilmekteydi. Yavaş yavaş dünyaya yayılmaya başlayan koku kültürü, 1190 yılında Paris’e geldiğinde ticari amaçlara kapılar açarak günümüzdeki alanlara da hizmet etmeye başlamıştır denebilir. Hatta Avrupa’da Hıyarcıklı Veba salgını sırasında doktorlar; hastalığı önlemek için çeşitli bitkiler, baharatlar ve yağlarla dolu maskeler takıyorlardı. Kokulu yağların zararlı kokuyu ortadan kaldırabileceği inancı, Orta Çağda Avrupa'da parfümün nüfuzunun artmasına -maskeler aracılığıyla da- sebep oldu.
Fransa’da ise parfüm, 17. yüzyılda yayıldı. Çünkü o yıllarda Paris’te genel bir dışkı kokusu hâkimdi. Ülkedeki pislik, önüne geçilmez bir hal almıştı. Elizabeth’in yönetiminde parfüm kullanımı yaygınlaştı, halka açık bütün yerler parfüm kokuyordu. Çünkü kraliçenin kötü kokulara tahammülü yoktu. Düzenli banyo yapmak hâlâ yaygın olmayan bir uygulama olduğundan parfüm, tamamen kötü kokuları örtbas etmek için kullanılıyordu.
Yine aynı yüzyılda Kral XIV. Louis’nin sarayı, “parfümlü saray” olarak bilinmekteydi. Çünkü kral her gün yeni bir parfüm siparişi veriyordu. O zamanlar parfümlerin içeriğinde, nesli tükenmekte olan hayvanları tehlikeye sokan avlanmalar sonucu elde edilen misk gibi maddeler de kullanılıyordu. Günümüzde de tüm bu ülkelerdeki çeşitli kullanım alanlarına karşın Fransa ve İtalya, parfüm üretiminde başı çeker vaziyette.
Parfüm, günümüzde artık zenginlerin ve asillerin kullandığı bir ürün olmaktan ziyade, sadece kişisel zevkleri ve tarzı ifade etmenin eğlenceli bir yolu. Yine de bugünlerde tüm albenili o kokulara rağmen kolonyanın, dünyanın sürekli üretilen en eski kokusu olması sizce de oldukça manidar değil mi?
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.