Lana Del Rey Dosyası- 1
Müzik - 15 Mart, 2021 - Okuma Süresi: 8 Dk.
15 Mart, 2021
Çoğu kaynak tarafından "Alternatif Müziğin Kraliçesi" olarak tanımlanan Lana Del Rey'in geçmişten bugüne müzik hayatına eleştirel bir yaklaşımı olan bu inceleme dosyasının ilk kısmında Lana Del Rey'in müzik endüstrisine girişi ve ilk üç albümü yorumlanıyor: Yarattığı sanatçı kişiliğini neler besledi, bu kişilik hangi yöne gitti ve Del Rey, bu kişiliğe ne kadar sadık kaldı?
Lana Del Rey; mayasında üzgün kızlar ve kötü adamların olduğu, melankoli ve cazibe ile inşa edilmiş bir Güney Kaliforniya hayal dünyası tasavvur etti ve sonra bu fanteziyi somutlaştırdı.
Bu, çoğumuzun müziğiyle ya da medya aracılığıyla tanıdığımız Lana Del Rey'in Spotify biyografisinin ilk cümlesi; kendisi ve sanatını da en iyi özetleyen cümlelerden biri. Gerçek yaşantısı ile sanatçı personasının ne kadar benzer olduğu tartışılsa da "Lana Del Rey" mahlası ile sunduğu işler ve yarattığı atmosfer kesinlikle günümüz sanatını etkilemiş biri olan Lana Del Rey'in müzik hayatı aslında bu mahlastan ötede başladı. Geçmişte farklı personalar (Lizzy Grant, May Jailer, Lana Del Ray gibi) ile sektöre atılmış olsa da istediği başarıyı elde edemeyen Del Rey, aslında gerçek bir "azim" ürünü desek yanlış olmaz. Başarana dek çalışmış, yeri gelmiş personasını değiştirmiş ama denemeyi asla bırakmamış. Muhtemel olarak onu başarıya götüren de bu azmi.
May Jailer ve Lizzy Grant olarak müzik yaptığı dönemlerden albüm fotoğrafları.
Gel gelelim tüm bu yolculuğun sonunda Lana Del Rey olarak tıpkı tarif ettiği gibi bir "hayal" somutlaştırdı, içine biraz Amerikan Beat Şiiri, biraz 60'lar kültürü ekledi ve nihayetinde başarılı oldu. Bu dosyada, Lana Del Rey sürecinden itibaren yayımladığı albümlerine sıra ile eleştirel bir şekilde yaklaşacağız.
1) Born to Die - 2012
Lana Del Rey personasının ilk albümü olan Born to Die, aynı zamanda en çok satan ve en çok ses getiren; Lana'yı endüstriye kazandıran da albüm. Şarkı altyapıları fazlasıyla sinematik, ki bu özelliği Del Rey'in "Muhteşem Gatsby" filmine "Young and Beautiful" şarkısını yazdıracaktır, ve şarkı sözleri de personasını tam anlamıyla yaşatıyor. Bildiğimiz, bize tanıtılan Lana ile karşı karşıyayız: Birleşik Devletler, Nabokov ilhamı alınarak personaya eklenmiş "Lolita" imajı ve bundan kaynaklı olarak yaşça büyük erkekler, dönemin Tumblr'ını ele geçirecek bir buhran hali. Tüm bunların birleşimi Lana'yı o dönem birinciliklere taşımakla kalmamış, fikrimce, aynı zamanda da onun en kaliteli işlerinden birine imza atmasını sağlamış.
Albümde Born to Die, Blue Jeans ve Video Games başlarda öne çıkarken remixi ile birlikte hepimiz "Summertime Sadness" parçasını da öğrenir olduk. Albümde "zayıf halka" bir şarkı olduğunu iddia etmek zor, zira uzun yıllardır Lana'nın kendi eleme sistemi içerisinde sağ çıkabilmiş şarkılardan oluşan bir albüm bu. Dark Paradise ve Off To The Races da akla kazınan şarkılardan.
Born to Die sürecine dair bir önemli detay ise şu: Lana'nın kariyeri harika giderken SNL'de canlı olarak seslendirdiği Blue Jeans ile Video Games şarkıları, canlı performansının aldığı eleştirilerle beraber onu kariyerinin bitme eşiğine getirdi. Tam da bu krizden, Lana'nın ikinci stüdyo albümü doğdu: Ultraviolence.
Bahsedilen SNL performansı, 2012.
Diğer yanda ise Born to Die dönemine ait olarak değerlendirebileceğimiz Paradise EP'sini piyasaya sundu. Bu EP, Born To Die - Paradise Edition olarak da piyasada görülürken içinde kariyerini ileriye taşıyan şarkılar içeriyordu: İnanılmaz müzik videosu ve Beat-vari sözleri ile Ride, Tropico isimli kısa filminde yer alan "Body Electric" ve Lizzy Grant a.k.a. Lana Del Ray döneminden sağ çıkabilen Yayo.
2) Ultraviolence - 2014
Başarıyı kaybetme korkusu ile kriz sürecinde ortaya çıkan Ultraviolence albümü, Lana'nın fikrimce en kaliteli albümü oldu. SNL'deki berbat performansına atıf yaptığı "Fucked My Way Up to the Top" şarkısı bir yana dursun, Spotify biyografisinde bahsi geçen "Güney Kaliforniya" rüyasının üzgün kızları ve kötü adamları bu albümde kendini çok daha iyi gösterebildi: Shades of Cool, West Coast, Brooklyn Baby ve Pretty When You Cry gibi Lana'nın personasının "tam anlamıyla ne" olduğunu anlatan şarkılar dinledik. Gitarın enstrümental kısımda büyük rol oynadığı bu albümde Lana, belki bir önceki albüm dönemi kadar sinematik değildi ama zamansız bir müzik ortaya koyduğu tartışılmazdı. Şarkı sözleri de çok daha sansürsüz, aynı zamanda da daha aciz ve daha melankolikti. Kısacası kendisine ait her özelliği birer dozaj artırmıştı.
West Coast, Ultraviolence ve Shades of Cool'a müzik videoları hazırlanıp Lana'nın başarısını birer adım daha ileri taşırken Brooklyn Baby bu tarz bir atılım olmaksızın Del Rey'in en çok dinlenen şarkılarından biri oldu. Müzik eleştirmenlerinden de tam not alan albümde, Born to Die'da Blue Velvet cover'ına yer veren Lana bunu bir ritüel haline getirerek The Other Woman'ı yorumladı.
Öte yandan geçtiğimiz günlerde Ultraviolence albümündeki şarkıların sözlerine bakılarak Lana Del Rey için "Kadın haklarını 1920'li yıllara taşıyor." tarzı kötü yorumlar da yapıldı. Buna karşılık olarak Del Rey, Instagram hesabı üzerinden "Feminist olduğunu ama şarkılarının sosyal bir amaç gütmekten çok kendi yaşantıları üzerine kurulu olduğunu, ilişkilerde de fazlasıyla edilgen bir yapıda olduğunu" anlatan bir açıklama yaptı fakat bu açıklama Doja Cat, Beyonce, Ariana Grande gibi isimlerin hiçbir zaman böyle sorunlarla karşılaşmamasına sitem ettiğinden dünya çapında bir "cancellama" durumuna da dönüşmenin sınırına geldi.
3) Honeymoon - 2015
Honeymoon, Lana'nın kariyerindeki en kaliteli çalışmalardan biri olmasına rağmen belki Ultraviolence'ta bıraktığı o "heavy-metal-lover" personasına pek yakın olmadığından ve belki de ana akım dinleyici için fazla alternatif olduğundan Lana'nın en az dinlenen albümü oldu. Nitekim bu, kalitesiz olduğunu anlamına kesinlikle gelmiyor. İşin aslı bu dönemle beraber Lana Del Rey zaten pek haşır neşir olmadığı "reklam kültürü"nden tamamen uzaklaştı ve albümlerinin reklamlarını sistematik bir şekilde yapmayı bıraktı, belki de bu yüzden Honeymoon pek dinlenmedi. Genel olarak güneşli, denize yakın bir atmosferde geçen "istenmeme" duygusunun da öne çıktığı bu albümdeki eksilerden biri şarkıların birbirlerinden pek farklı olmaması da olabilir. Biri hariç: High By The Beach.
High By The Beach, Lana'nın ana akım dinleyiciyle rahatlıkla ulaşabildiği şarkılarından biri oldu ve kendi evinde çektiği klibiyle beraber onu başarıya taşıdı. Orijinalliğiyle beraber kendini diğer parçalardan ayrıştırsa da Honeymoon döneminde kaliteli çok şarkı var: Yumuşak gitar tınısı ve adanmışlık dolu sözleriyle Religion, "soft-ice-cream but still Lana Del Rey" diye tabir edebileceğimiz Freak, "İkimiz de beni sevmenin pek moda olmadığını biliyoruz." diye bir boyun eğmeyle başlayan Honeymoon, kesinlikle orijinal Salvatore. Bana kalırsa Honeymoon'un asıl sorunu ana akıma hitap edememesi çünkü Ultraviolence ile yarışacak kadar sağlam.
Albümü ikiye bölen bir Burnt Norton da Honeymoon'un içinde. Lana, ritüelini bu albümde "Don't Let Me Be Misunderstood" parçasını coverlayarak yaşatmış ve fikrimce, en iyi yorumlardan birini getirmiş.
Lana'nın o dönem Malibu'da yaşadığı evinde çekilen High By The Beach Albümü.
Honeymoon'un ardından gelen Lust For Life, Norman Fucking Rockwell ve Chemtrails Over the Country Club ise Lana Del Rey Dosyası'nın ikinci kısmında incelenecek. Takipte kalın!
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.