Cumhuriyet Dönemi'nde Müzik

Müzik - 05 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 9 Dk.

05 Ocak, 2021

Cumhuriyet Dönemi'nde Müzik
Kredi: Musiki Muallim Mektebi.

Cumhuriyet döneminde önceki yüzyıla göre büyük bir değişiklik gösteren ve yenilenen müzik anlayışı ile ilgili detayları, dönem müziğinin hangi konulardan etkilendiği gibi farklı bilgileri yazımda bulabilirsiniz.

Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte geçen yüzyılda yeni değişim ve yenilikler yaşamıştır. Bu yeniliklerin temelini, yeni kurulan devlet siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel amaçlarını oluşturmaktadır. İçerik açısından ele alınacak olursa müzik kültürünü sonraki nesillere aktarılması biçiminde tanımlanabilecek müzik eğitiminin de bundan etkilenmiş olduğu görülmektedir. ‘’Çağdaş Türk Müziği’’ veya ‘’Çoksesli müzik’’ Türk inkılabının, uluslaşma ve çağdaşlaşma amaçları doğrultusunda müzik kültüründe yeni bir anlayış geliştirilmesini öngören çalışmalar sonucunda oluşan Ulusal müzik türüdür. 

CUMHURİYET DÖNEMİ'NDE MÜZİK (1923-1970) 

Cumhuriyet Dönemi’nde üç farklı müzik anlayışları bulunmaktaydı. Bu anlayışlardan birincisi şu düşünce ile ilerliyordu; Batı müziğinin yükselişi karşısında çareyi Batı’nın müzik kurumlarını benimsemeyi esas alan, Batı müziğini güçlü kıldığı varsayılan unsurların Türk müziği için de kullanılması gerektiğine inanarak bunun Türk müziğine uygulaması şeklinde ifade edilebilir. Milli bir müziğin oluşturma sürecinde Ziya Gökalp bu anlayışın en önemli temsilcisi olmuş ve müzik bilgisi olmamasına rağmen, dönemin müzik politikasını belirlemiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde ikinci müzik anlayışı da şu şekildeydi; yerli müzikleri tasfiye ederek tümüyle Batı’nın müziğinin alınması anlayışıdır. Cumhuriyet Dönemi’nde üçüncü müzik anlayışı; Türk müziğinin kendi özünden kopmadan geliştirme ve nihayetinde uluslararası müzik kültürü seviyesine ulaştırma düşüncesine dayalıdır. Bu yaklaşımın Atatürk’ün müzik devrimine olan yaklaşımı ile örtüştüğü düşünülebilir. Cumhuriyet Dönemi’nde ulusal müzik yaratma sürecinde birtakım tartışmalar yaşanmış ve bu durumun sonucunda gruplaşmaların oluştuğu gözlemlenmektedir. Şüphesiz dönemin müzik politikalarını belirleyen kişi Atatürk olmuştur. Atatürk’ün ulusal müzik yaratma konusunda düşüncelerinin Ziya Gökalp’ten etkilendiği açıktır. Atatürk’e göre tabiatı itibariyle şen, şatır olan Türk’ün mizacına ve karakterine uygun olan müzik tarzı çok sesli batı musikisidir. Türk milleti onca zahmet ve hatadan sonra medeni dünyanın musikisine de almak zorundadır. Atatürk’ün musiki üzerindeki bu tahlili ile Ziya Gökalp’in halk musikisinin batı musikisi ile sentezi anlayışında benzerlikler bulunmaktadır.

Atatürk’ün de Ziya Gökalp’in teorisini desteklemesiyle beraber birtakım çalışmalar yapılır. Onlardan biri de Saray Bandosu devlet orkestrası olarak yeniden adlandırılır ve Ankara’ya taşınır. (1924) Bu durum yeni bir sanat anlayışını yansıtan bir uygulamadır. Saray müzik heyeti Ankara’ya yalnız müzik icrası için değil, daha önemlisi, sanatçılardan müzik öğretimine yararlanılmak üzere taşınmıştır. Orkestranın Ankara’ya gelişiyle birlikte aynı yıl Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Çağdaş bir müzik eğitimini yaygınlaştıracak öğretici kadro bu okuldan yetişecekti. Yetenekli gençlerin Avrupa ülkelerine gönderilip yetiştirilmesi hareketi başladı. Öğrenimlerini devlet adına yurtdışına yapan Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses dönüşlerinde Ankara Musiki Muallim Mektebi’nin öğretmen kadrosuna katıldılar. Bu sanatçılar Türk Sanat Tarihinde Türk Beşleri olarak anıldılar. Eserlerinde genellikle batı müziği ilkeleri halk müziğinde gelen ögelerle birleştirilmiştir. 

Cumhuriyet Dönemi'nde Müzik

Cumhuriyet’in Müzik Devriminim ‘ulusal’ bir Türk operası yaratılmasına yönelik çalışmaları Atatürk’ün siparişi üzerine ilk opera örnekleri verilir. Aynı zamanda dönemin ilk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy da karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli oyunlarda rol almıştır. Sanatçı, Darülbedayide sahnelenen Türk operetlerin primadonnası olmuştur. Yıllar geçtikçe yeni müzik türleri çıkmıştır. Bu dönemin ise ön plana çıkan müzik türü Cazdır. Caz, Türkiye’ye gelmesi 1937 yıllarına rastlar. 1940’lı yıllarda ülkede birbiri ardına caz toplulukları kurulur ve özellikle İstanbul’daki gece kulüplerinde icralar başlar. 1940’lı yıllarda Amerika’nın Sesi radyo yanının da etkisi ile Caza oluşan ilgi, 1950’li yıllarda Türkiye’ye gelen ABD’li subaylar vasıtası ile daha da yaygınlaşır. O yıllarda Türkiye’de gerçekten çok iyi caz yapan topluluk vardı. ‘’Hulki Saner Caz Orkestrası.’’ Bu orkestranın da beş müzisyeni caza çok şey kazandırmıştır. 

1953 yılında İzmir Radyosu, 1954 yılında İstanbul ve daha sonraki yıllarda da Erzurum Radyosu Yurttan Sesler Korosu kurulmuştur. Yurttan Sesler Korosu’nun kuruluş amacını Muzaffer Sarıözen şöyle açıklamıştır: ‘’Radyonun sımsıkı tuttuğu ve başardığı halk türküleri yayımı, ne sadece dinleyicilerine hoş bir vakit geçirmek ne de yalnız türkülerimizin çeşitleri hakkında fikir vermekten ibarettir. Gönüllerimizi bir araya toplamak ve bütün memleketi tek duygu haline getirmek Yurttan Seslerin başlıca hedefidir. Artık izaha lüzum kalmamıştır ki Yurttan Sesleri sanatkâr işçileri memlekete en modern tahrip vasıtalarının bile zerresi koparmayacağı bambaşka bir istihkam yapmakla meşguldür’’. Bu bağlamda yerel ezgilerin seçkinlerden oluşan Türklerin sunumuyla, halkı ortak bir paydada buluşturmaya amaçlayan bu programa neden Yurttan Sesler adı verildiği de ortaya çıkmaktadır. ‘’Yurttan Sesler’’ adı ülke de dil, tarih, duygu, düşünce ve kültür birliğini gerçekleştirmeye çalışılacağının göstergesi niteliğindedir.

1950’den sonra, gerek toplumsal ve ekonomik yapıdaki, gerekse teknolojideki gelişmelerle hareketli bir müzik piyasası oluşmaya başlar. Plaklar, gelişen müzik ve kayıt teknolojilerinin de yardımıyla, daha çok eve ulaşır. Bundan sonra yeni türler hızla ülkeye girmeye ve yayılmaya devam eder. Fransız şanson müziğinden, pop, soul, caz oradan da başta tango olmak üzere 1950’lerin sayısız dans müziklerine popüler müziğin her türünde, maddeler boyu yolculuklar yapabiliyoruz. Bu gelişim yıllarında ilk popüler yıldız ortaya çıkar: Celal İnce. Celal İnce’nin popüler olduğu yıllarda birbiri ardına kurulan orkestralar, mambodan çaçaya birçok türde ürünler verir.Türkiye’nin ilk ‘’kült’’ müzisyeni sayılabilecek Erol Büyükburç, önceleri Rock’n roll şarkıları söyleyip bu tarzda besteler yaparken sonraları Türk müziklerine merak salar. 1950’li yılların sonunda ‘’Yine Bir Gülnihal’’ gibi klasik şarkıları Batı anlayışına göre düzenler ve sahnede söylemeye başlar. Türkiye’deki ilk büyük turneyi gerçekleştiren Erol Büyükburç, Anadolu’ya açılan ilk pop şarkıcısıdır. Türkiye’de ilk Batı müziği 45’liğini 1962’de, o dönemin Galatasaray Lisesi’nde öğrenci olan Barış Manço ve topluluğu Armoniler yapar. 

Cumhuriyet Dönemi'nde Müzik

60’lı yıllarda, Türkiye’de yerel müzikler, dönemin popüler müzik türleri olan iki farklı ve yeni müzik tarzı içinde de gelişmeye başlar. Bunlardan biri Anadolu Pop diğeri ise arabesktir. Anadolu Pop, daha çok Avrupa’daki gençlik hareket ve eğilimlerinden etkilenmiş bir grup genç müzisyenin Anadolu’nun yerel müzikleriyle, Batı popüler müzik türleri arasında kurmaya çalıştıkları bağın ifadesidir. Bu yönüyle, milli musiki hedefinin kendiliğinden gelişmiş ve millilik tezi içermeyen bir popüler versiyonu gibidir. 60’lı yılların ilk yarısı, Türkiye’de orkestraların gruplara dönüşümü açısından da önemlidir. Bu dönemde sadece İstanbul’da değil, Anadolu’nun her yerinde birçok grup ortaya çıkar. Bu arada müzik festivalleri düzenlenmeye başlanır. Türkiye’deki hafif batı müziği çalışmalarını teşvik etmek maksadıyla Robert Kolej öğrencileri tarafından organize edilen Boğaziçi Müzik Festivali’nin ilki 1963 yılında düzenlenir.

1965 yılında, Hürriyet Gazetesi tarafından düzenlenen Altın Mikrofon yarışması başlar. Ülke çapında büyük ilgi gören bu yarışma, taşranın da Batı müziği yapan gruplarla tanışmasını sağlar. Yarışmanın en önemli yanı ise birincinin halk tarafından belirlenmesidir. Üstelik yarışmaya katılan sanatçılar, Hürriyet tarafından düzenlenen bir turneyle Türkiye’yi dolaşır ve şarkılarını binlerce insan karşısında canlı olarak seslendirirler. Altın Mikrofonun kazandırdığı müzisyenlerden ikisi Cem Karaca ve Erkin Koray, 60’lı yılların sonlarında yaptıkları çalışmalarla popüler Batı müziğine yeni bir yol açarlar. Cem Karaca’nın en önemli özelliği, Rock’ı türkülerle buluşturan ilk sanatçılardan biri olmasıdır. Bu dönemde, şehirlerde, yeni yaşam tarzları ve modalarla birlikte ekonomik ve sosyal anlamda bütün çelişkileriyle göreli bir özgürleşmeden söz edilebilir ve bu özgürleşme, özellikle kamusal alanda kadınlar için de farklı bir hayatı hazırlar. Her türlü kamusal mekânda, günün moda kıyafetleri içinde yer alan kadınların serbest tavırları, artık 45’lik plaklardan yükselen şarkılarla da dile gelir.

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.