Stendhal Sendromu: Sanatın Dozunu Kaçırmak
Kültür ve Sanat - 16 Aralık, 2020 - Okuma Süresi: 5 Dk.
16 Aralık, 2020
Kredi: Alberto Pizzoli/AFP/Getty Images
Herhangi bir sanat eserine karşı duyulan fazla hazdan ötürü baş dönmesi, çarpıntı, halüsinasyon, göz kararması, terleme ve hatta bayılmaya sebep olan Stendhal Sendromu'nun nereden çıktığını, adının nereden/kimden geldiğini, hangi ünlü isimlerin nerede ve nasıl bunu deneyimlediklerini anlattım.
Sanat gerçekten sizi hasta edebilecek kadar güzel olabilir mi?
Dünyanın herhangi bir yerinde, hiç beklemediğiniz bir anda, sadece karşınızdaki esere bakarken, eseri dinlerken ya da onu okurken kalp atışlarınız hızlanıyor, tüyleriniz diken diken oluyor, zaman gittikçe yavaşlıyor, eğer uzanmıyorsanız bacaklarınız sizi taşımakta zorlanıyor, belki de bayılıyorsunuz, karanlık. Ya da değil, baktığınız, dinlediğiniz ya da okuduğunuz eser capcanlı karşınızda; ruhunuzla konuşuyor, halüsinasyon. Stendhal Sendromu.
‘’İnsanın içinde ağlama isteği uyandıran güzellikler, ister tabiatın armağanı olsun, ister insan elinden çıkma sanat eserleri, aynıdır. İnsanın içini sevinçle yıkayan her güzellik ağlatır. Yeter ki gözlerimiz hak edilmiş güzelliklere ağlamayı bilsin.’’
Murathan Mungan, Şairin Roman
Psikosomatik hastalık olarak tanımlanan Stendhal Sendromu (diğer adıyla Floransa Sendromu ya da kültür zehirlenmesi) herhangi bir sanat eseriyle patolojik derecede duygusal bağ kurduğumuz zaman baş dönmesi, çarpıntı, göz kararması, terleme, halüsinasyon ve hatta bayılmaya sebep olan sanat şokudur.
Daha önce müzede bayılan birini gördünüz mü? Hatta kalp krizi geçiren? 2018 yılında Floransa’da Uffizi Galerisi’nde Bottici’nin Venüs’ün Doğuşu’na bakan bir adam kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı.
Ünlü psikiyatr Freud, Roma gezisinde Michelangelo’nun Musa heykeline bakarken -kendi sözleriyle- ‘’derealizasyon’’ yaşamış, yani gerçeklikten kopup ‘’depersonalizasyon’’ durumunda kendisinin kim olduğunu, kimliğini, ne iş yaptığını unutmuş; onun için dünya Musa’nın Hükmü heykelinden ibaret olmuştur.
Yazar Goethe de bu sendromu tadanlar arasında, 1786’da yaptığı İtalya ziyaretinden önceki hayatının ‘’kayıp’’ olduğunu söylemiş hatta Italya’da kalmak için uşak olarak çalışmıştır.
Neden Stendhal?
1817 yılında Floransa’ya giden ünlü yazar Marie-Henri Beyle, Santa Croce Bazilikasını ziyaret etti. Bazilikada Niccolò Machiavelli, Michelangelo ve Galileo Galilei'nin mezarları da vardı. Bu kadar büyük adamların mezarlarını ziyaret etmek, bazilikadaki freskler, küçücük mekan içinde neredeyse üst üste binen nefes kesici sanat eserleri, dehşet verici güzellikleriyle Beyle’i hasta edecek kadar büyülemiştir ve sonunda kendisi katedralin içinde ciddi bir baygınlık geçirmiştir ve kendisini zorlukla dışarıya, çimenlerin üzerine atıp yatmak zorunda kalmış, dakikalarca yattıktan sonra kendini toparlayıp, oteline dönecek duruma gelmiştir. Kendisi sonra otobiyografisinde ‘’Ekstazi içinde, yüce güzelliklere teslim olup onlar tarafından absorbe edildim. Bulanıklıklar arasında hepsi ruhumla konuşuyordu. Hayat bedenimden çekildi, düşmekten korkarak yürüyordum…’’ yazarak anlattı yaşadığı durumu.
100 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen Floransa’da turistler bu duruma çok benzer semptomlarla hastaneye kaldırılmaya devam ediyordu. 1979’da Floransa Santa Maria Nuova Hastanesinin psikiyatristi Dr. Graziella Magherini, bir günde müze gezilerinden sonra hastaneye kaldırılan 100’den fazla turisti gözlemledikten sonra Stendhal lakaplı Marie-Henri Beyle’in kitabından da esinlenerek Stendhal Sendromu’nu literatüre geçirdi. Daha sonra yazdığı kitabında, La Sindrome di Stendhal, gelen hastaları sanatın ‘’dozunu kaçırdıkları’’ için hassas ve duygusal olarak tanımlamıştı.
‘’Floransa’da sergilenen sanat eseri sayısı oldukça fazla olduğu için turistler birkaç gün içerisinde sığdırabildikleri kadar sanat sığdırmak istemektedirler. Hastalar genelde 26-40 yaş aralığında ve bekar, çoğunlukla uzak ülkelerden gelmiş ve jetlag etkisinde olan turistlerdi. Yarısı daha önceden akıl hastalıkları ile ilgili tedavi almıştır fakat bu tedavi ‘haftalık terapi’ olacak kadar basit de olabilir.’’
La Sindrome di Stendhal
Peki Neden Floransa?
Stendhal Sendromu ya da Floransa Sendromu -hatta tıptaki karşılığı ile hiperkültüremi, kanda kültür aşırılığı- koltuğumuzda otururken bile başımıza gelebilir, çok fazla insanın yaşadığı bir deneyimdir. Fakat ilk tanılar koyulurken, İtalya’nın diğer şehirlerinde görülen 1-2 vaka dışında, vakaların neredeyse hepsi Floransa’dandır. Dr. Magherini, Floransa'nın, yüzeysel olarak güzel ve tanınabilir, ancak genellikle daha karanlık, rahatsız edici ayrıntılar içeren Rönesans sanatına sahip olduğu için sendromun merkezi olduğunu; hassas kişilerde bu sanatın bilinçaltlarındaki duyguları ve anıları ortaya çıkarabileceğini, birkaç gün dinlenerek -hatta en iyisi İtalya’yı çabucak terk ederek- tedavi olabileceklerini söylüyordu. Fakat günümüzde bazı turistlere antidepresan tedavisine bile başlanmıştır ve Floransa başta olmak üzere İtalya’da birçok kentin merkezinde olası bir Stendhal Sendromu’na karşı hazır ambulanslar beklemektedir.
Amsterdam’da Van Gogh Müzesi’nde ise sanatçı Alicia Framis, müzedeki potansiyel Stendhallar için izole olup yalnız kalabilmeleri için Stendhal Syndrome Pavilion adını verdiği etrafı kapalı kutuları sergilemiştir.
Ekstra: 1996 yapımı La Sindrome Di Stendhal adlı İtalyan korku filmi, müzede Stendhal Sendromu yaşayan bir kadını kaçıran seri katili anlatır. Filmin yazarı ve yönetmeni olan Dario Argento, çocukken ailesiyle beraber gittiği Parthenon’da deneyimlediği Stendhal Sendromu’ndan ilham almıştır.(:
Stendhal Sendromu’na sebep olan faillerden biri; Davut, Galleria dell’Accademia, Floransa, İtalya. Basilica di Santa Croce, Floransa, İtalya.
Galleria degli Uffizi, Floransa, İtalya.
Kaynak: Link 1, Link 2, Link 3E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.