Stefan Zweig da Korkar! Korkudan Kim Kaçabilmiş Ki Biz Kaçalım?
Kültür ve Sanat - 01 Mart, 2021 - Okuma Süresi: 4 Dk.
01 Mart, 2021
Hepimizin illa bir kez bile olsa duyduğu ve ölüm şeklini öğrendiğinde şaşırdığı yazar: Stefan Zweig. Bu yazımda Stefan Zweig'ın Korku kitabına kendimce eleştireler getirip yorum yapacağım. Dikkat spoiler içerir!
Kitabımızın ana konusu, sürekli üzerinde durulan şey isminden de anladığımız üzere ''Korku''. Peki nedir bu korku? Bence ele aldığımızda kişiye göre farklılık gösterir bu tanım fakat biz bugün hep birlikte Irene'nin korkusuna ortak olacağız.
Irene'nin aşığı diye adlandırdığımız bir piyanistimiz var, kitabın başında kendisini biraz görüyoruz ama sonradan bir anda ortadan kayboluyor konunun içinden çıkıveriyor adeta ta ki kitabın sonuna kadar. Irene hiçbir irade göstermeden evliliğine ihanet ediyor fakat bunun suçluluk bilincini hafifletmeye çalışıyordu. Bu suçluluğu azaltmaya çalışırken de kendini ''İçinde yaşadığı burjuva alemini ilk kez kendi kararıyla yadsıması.'' olarak teselli ediyordu. Bunu böyle görüp kendini buna inandırmak istiyordu bir nevi kendine sabotaj diyebiliriz. Yaptığı hatalı davranışı kendi suçu olarak görmüyor hatta kendisiyle gurur duyduğu anlar bile oluyordu.
''Geçmişte kalmış, unutulmuş yaşantılar kendi suçu olamazdı.''
Bir gün yine aşığının evinden çıkarken bir kadınla karşılaşıyor, sadece kadınla karşılaşsa iyi. Üstelik bu kadın bir şantajcı! Aslında Irene aşığının evinden çıkarken her seferinde bir korku duyuyor, yeri geliyor eli ayağı titrediği, soğuk soğuk terlediği zamanlarda var. Fakat kitabımızdaki ana korkuyu tam da bu şantajcı kadınla karşılaştıktan sonra yoğun olarak hissetmeye başlıyor.
Fakat bu korkusuna rağmen bu kadın onu hayatının durağan halinden çıkarıp farklı bir tat kattığı için Irene bundan haz, heyecan da duymaya başlıyor.
''Fakat fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar, havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir,aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kışkırtıcı olabilir.''
Gerçeklerin ortaya çıkacağını düşünürken kocasını ne kadar az tanıdığını fark ediyor. Bu olay ortaya çıkarsa kocası ne tepki verir bunu bile kestiremiyor. Zaten bu belirsizlik günden güne korkusunu git gide arttırıyor.
Şantajcıdan kaçmak için evden çıkmıyor. Ama sürekli evde olması çok dikkat çekiyor çünkü Irene çalışmamasına rağmen 2 çocuğu da dadıyla büyümüş ve hala dadıları ilgileniyor.
Korkudan dolayı eski ortamlarından uzaklaşmaya başlamıştı. Böylelikle hayatı yeni bir anlam kazanıyordu. Sonun başlangıcı gibi.
Bir yanı bu olayın ortaya çıkmasını isterken diğer yanı da tamamen saklamak istiyordu. Kocasının Irene'ye bazı anlarda bir sorunu olup olmadığını zamanlarda oldu fakat Irene kocasından hep kaçtı. Gündelik yaşantılarında yaşanan bazı olayları ele alarak kocasının tepkisini ölçmeye çalıştığı zamanlarda oldu. Bence buradaki asıl şey ortaya çıkarsa çevrenin, kocasının ne düşüneceği değil bu durumu Irene'nin kendine yedirememesiydi, kendini hatalı görmemesiydi.
Tehdit aldıkça rahatladığı anlarda oluyordu çünkü bu onun için şantajcının 1-2 gün onu rahat bırakacağı anlamına geliyordu.
Ve sonuç olarak bunu kocasına söylemek yerine Irene intiharı tercih etti. Buna kocası engel oldu diyebiliriz. Çünkü aslında ortada bir şantajcı yokmuş, şantajcı dediğimiz kadın kocasının tuttuğu bir oyuncuymuş. Kocası Irene'nin onu aldattığını fark ediyor ve onu kazanmak için böyle bir yola giriyor. Irene'nin bu kadar acı çektiği görünce kendisi daha çok acı çekiyor.
Şimdi sizlere soruyorum. Kocasının her şeye rağmen böylesine affedip kabullenmesi, eşini geri getirmek için böyle bir yola başvurması ne kadar doğrudur? Ya da bu oyunu bu kadar uzatmasına gerek var mıydı?
Yazımı bitirmeden kitapta en çok sevdiğim, en hoşuma giden sözü sizlerle paylaşacağım:
''Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.''
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.