Okurlarını Büyüleyen Zülfü Livaneli'den Serenad
Kültür ve Sanat - 18 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 3 Dk.
18 Ocak, 2021
Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Serenad adlı roman Türk Edebiyatının çağdaş yazarlarından Zülfü Livaneli’nin yazmış olduğu romanlarından biridir. 1946'da Konya'nın Ilgın ilçesinde dünyaya gelen müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve yönetmenlik yapan çok yönlü bir sanatçı olan Zülfü Livaneli’nin Serenad adlı kitabının ilk baskısı 2011 yılında yapılmıştır.
Bu kitabı önceden okumuştum. Belkide üst üste üç dört kez okuduğumu hatırlıyorum. Her seferinde ağlayarak bitiriyordum kitabı. Anlayamadığımdan veya anlamaya çalıştığımdan değil kitabın bende bıraktığı duyguları bir daha hissedebilmek için. Ben kitabı tekrar tekrar yaşamak istedim... Ve yıllar sonra bugün tekrar yaşadım bu güzel kitabı, okuduktan sonra Wagner'in eşi için yazdığı seranade für nadia'yı araştırmaya başladım. Bu müzik beni çok etkiledi. Nadia için yazılan o notaları duymak istemiştim. Bu kitabı çok seviyorum yazarı Zülfü Livaneli olunca da diyecek bir söz yok zaten. Yazarlık sanatının yanısıra müzik sanatındaki harika ezgileriyle de bilinen kimliğiyle hayran kalmamak mümkün değil. Kesinlikle sonsuz saygı ve sevgi duyduğum bir sanatçı. Yıllar sonra bugün tekrar yaşadım bu güzel kitabı, kitap profesör Maximilen Wagner'in İstanbul Üniversitesi'nde bir konferans vermek üzere İstanbul'a gelmesiyle başlıyor. Çok katmanlı bir yapıya sahip. Bir yandan üniversitede memurluk yapan Maya Duran'ın hikayesi anlatılırken, bir yandan da Wagner ve Yahudi karısı Nadia'nın başından geçenler aktarılıyor. Aynı zamanda bir keman virtüözü olan Wagner çok uzun yıllar önce karısı için bir serenad bestelemiştir. Bütün hikaye bu serenadın etrafında döner neredeyse. 1930'larda, Almanya'da, Berlin Üniversitesi'nde tanışıp aşık olan iki gençti Wagner ile Nadia. Tek istekleri mutlu olmaktı. Ama bir taraftan da Nazi hareketi yükseliyor, dünya değişiyordu. Avusturyalı basit bir onbaşının bütün dünyayı değiştireceğini kim tahmin edebilirdi ki? Savaşların sıradan insanların hayatını nasıl etkilediğine, sıcak ofislerinde oturup kararlar alan liderlerin ne derece büyük trajedilere sebep olduğuna, devletlerin çok zalim olabileceğine değiniliyor kitapta. İnsan-devlet, kadın-erkek, insan-insan ilişkisi irdeleniyor. Devletlerin zalimliğinden nefret ediyoruz ama devletsiz de yapamıyoruz. Yakın tarihe ışık tutuluyor. İkinci Dünya Savaşı'nda eziyet gören Kırım Türklerini, Ermeni Tehciri'nde göçe zorlanan Ermenileri, Almanya'daki soykırımda katledilen Yahudileri, Yahudi göçmenleri taşıyan Struma gemisini, 2001 krizinde oğlunu ve kendini geçindirmeye çalışan bir kadını, ekseriyetle kadınları anlatıyor kitap.
En sevdiğim alıntısı: Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.