Mubi Seçkilerinden Film Tavsiyeleri
Kültür ve Sanat - 06 Mart, 2023 - Okuma Süresi: 3 Dk.
06 Mart, 2023
İzlemekten çok keyif aldığım ve sizi kendi acılarınıza, mücadelelerinize yakınlaştıracağını düşündüğüm iki Mubi seçkisi filmden bahsettim. Sinemaseverlerin seveceğini düşündüğüm ve izlemeye değer bulduğum bu önerileri yazımın tamamında bulabilirsiniz.
Mubi, izleme fırsatı sunduğu filmlerin yanı sıra büyük bir arşiv imkanı da sağlıyor kullanıcılarına, özellikle Arthouse filmler açısından. Bundan dolayı benim gibi sinemaseverlerin hayatında büyük bir yeri olduğunu düşünüyorum sevgili Mubi’nin. Hem günün filmleriyle hem de çeşitli seçkileriyle ne izleyeceğimize karar verme konusunda da büyük destek oluyor. Geçen haftalarda günün filmi seçilen bir Fransız yapımı olan “Aşklarımıza” ve Mubi’nin izlemek için son bir şans verdiği, yakında gösterimden kalkacak olan, bu defa bir İtalyan yapımı “Oğul Odası” filmlerinin ikisini de öveceğim bugün izninizle.
Aşklarımıza, 1983 yapımı bir Fransız filmi. Filmi izlerken canımı yakan en büyük şey 80’ler Fransasıyla günümüz Türkiyesinin benzeşmesiydi sanırım. Dünya üzerinde insanlık olarak bu denli yol alamamış olmamız son derece can sıkıcı. Ana karakterimiz Suzanne. Film boyunca öyle iyi özdeşleşiyorsunuz ki 15 yaşındaki bu genç kızla; sevgileri, nefretleri, asilikleri, direnişleri, kaçışları… Hepsine çok aşinayız, kadınlar olarak. Suzanne, öyle gerçek ve öyle güçlü göğüslüyor ki evde psikolojik olarak son derece sağlıksız olan annesi ve abisinin durumunu. Kabulle duruyor dimdik, kendini değiştirmeden, onları da değiştirmek için tanrısal ve bir bakıma saygısızca olan bir çaba göstermeye çalışmayarak. Günün sonunda kendi gökyüzüne uçana kadar durumu idare ediyor böylece. Suzanne, direnmeyenin kazanacağını bir kez daha gösteriyor hepimize. Onu seveceğinize eminim.
Oğul Odası ise İtalyan film yönetmeninin aynı zamanda başrolde bir psikanalist rolünde oynadığı, 2001 yapımı bir Mubi sunumu. Psikanalist Giovanni, eşi ve çocuklarıyla düzenli ve güzel bir yaşam sürerken beklenmedik bir kaza ile oğlunu kaybediyor. Film duygusal anlamda çok derinlikli olmasının yanı sıra şahane manzaralar, resimler de sunuyor izleyiciye. Yas sürecinin başında ne yaptıklarını bilmez bir şekilde sürüklenirken birbirlerinden de gitgide uzaklaşmaya başlayan bir çift izliyoruz başlarda. Giovanni’nin kendini suçlayışı öyle can yakıcıydı ki, izlemesi beni çok zorladı. Bir yakınını kaybeden herkesin yaşadığı o dayanılması güç kendini suçlama ve kendine süper güçleri varmışçasına haksızlık etme evresi... Bunu beyazperdeye kusursuzca taşıyan bir yönetmen ve oyuncuyu seyretmek koca bir “Ah” oldu benim adıma. Filmin son sahneleri Fransa’da geçiyor, oğullarının hayatına bir gün bir şekilde değmiş bir misafir, oğullarının onlar onu terk etmedikçe bir yere gitmeyeceği ve hatırlandıkça var olmaya devam edeceği gerçeğini anımsatarak ellerinden tutuyor farkında olmadan. Böylece onları yeniden birbirlerine tutunmaya itiyor. Sevdikleri onu özleyip birbirlerine sarıldıkça, hissini ölene dek kalbinin bir köşesinde taşıdıkça var olacak olan canım Andrea’ya ve kaybettiğimiz sevdiklerimize sonsuz sevgiyle...
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.