Malzemeyi İnsanlaştıran Mimar: Louis Kahn
Kültür ve Sanat - 02 Eylül, 2024 - Okuma Süresi: 5 Dk.
02 Eylül, 2024
Malzemeyi insanlaştırmış, güzellik kavramını yeniden yazmış, doğal ışıkla birlikte kurguladığı tasarımlar günümüze kadar ulaşmış ve etkisi süregelmiş, mimarlıktan farklı olan diğer tasarım disiplinlerinde de adını duyurmuş olan Louis Kahn'ı yakından tanımaya ne dersiniz? Şimdiden herkese keyifli okumalar.
Louis Kahn tuğlayı eline alıp "Tuğla ne olmak istersin?" diye sormuş ve tuğladan "Kemer olmak isterim." cevabını almış enteresan mimarlardan sadece biridir. 20 Şubat 1901 de Estonya’da dünyaya gelen Louis Isadore Kahn, Amerikalı dünyaca tanınmış mimardır. Bu yazıda Louis Kahn’ın kısaca hayatı, mimari bakış açısı ve eserlerini inceleyeceğiz.
1905'te Yahudi ailesi Rus-Japon Savaşı'nda babasının askerliğe çağrılacağı korkusuyla Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Philadelphia'da büyüyen Kahn, 15 Mayıs 1914'te Amerikan vatandaşı oldu. Pensilvanya Üniversitesi'nde ("Penn") çizime önem veren sıkı bir “Beaux-Arts” geleneği ile eğitim gördü. 1924'te yüksek lisans derecesini tamamlayan Kahn, bir Avrupa turuna çıktı ve “klasizim” ya da “modernizm”in kaleleri yerine Orta Çağ duvarları ile örülü bir şehir olan Carcassonne'de yerleşti.
Papyon kravatlı ve spor giyimli Kahn 1925–1926 yılları arasında 150. Yıl Fuarı'nda Şef Tasarımcı olarak görev yaptı. Bu da aslında mimarların sadece yapıyı değil yaşam içerisindeki her şeyin tasarımcısı olabilecek düzeyde yetiştirildiğinin bir ifadesi demek yanlış olmaz. Kahn’ın mimarlıktan tasarımcılığa uzanan geniş beceri yelpazesinin bu yönleri onu "mimarlar arasında bir filozof" olarak adlandırmayı da gerektirmiştir.
Kahn’ın mimariyi ele alış şekli ise malzemeyi insanlaştırması, modernist dönemin tabularına baş kaldıran, eski ve yeniyi mimari normlarda harmanlamasıyla ön plana çıkaran, diğerlerinden farklılaşan yönü burası olmuştur. Sanattan geometriye, biyolojiden felsefeye birçok kulvarı mimarlık potasında eritebilmesi onu çağdaşlarından farklılaştırmış ve adını günümüze kadar ulaştırmıştır. Aynı zamanda kent tasarımcılığı da yapan Kahn mesleğinin ilk yıllarında konut tasarımıyla ilgilenmiş, 2.Dünya Savaşı’nın sonlarında 1940’lı yılların bitimine doğru da adı duyulmaya başlamıştır. Bunların yanında gelenekten kopmamış tarihi formları da yapılarında bulundurmuştur. Simetrik tasarımı öncelemesine rağmen kesinlikle simetromik değildir. Tasarımlarındaki yaklaşımı modernizmin ihtişamını ve geleneksel mimarinin (antik öğeler) güzelliğiyle birleştirmekti.
Küçüklüğünde ocaktaki alevleri izlerken közlerin parlaklığı ve rengi çok hoşuna gittiği için onları kucağına koyup elbiseleri alevlenmiş bunun sonuunda da surat derisinin yarısı yanmıştır. Bunun yanında annesinin "böyle olacağına keşke ölseydi" demesi onu duygusal olarak derinden etkilerken mimarlığa bakış açısını da bu yaşanan durum mu etkiledi merak konusudur. Fakat Kahn, dünyanın mimarlık sanatına ve bilimine ışık tutan o mimari dehası ve güzel kavramına bakış açısıla birçok mimarı ardında bırakıp bu günlere gelebilmiştir. Güzellik kavramını salt sanatsal bir görsellik olarak algılamayan yaklaşımı tasarım yelpazesinin genişletmesinin temeli olarak ifadelendirilmiştir. Bu yaklaşımı küçükken yaşadığı ve yüzünün yarısının yanmasına sebep olan talihsiz olayla birlikte çirkin olduğunu düşünmesi ve düşündürülmesi sonucu mu gerçekleşti muamma fakat bakış açısının “güzelliği” ifadelemesinin bambaşka temellere oturduğu açık. Simetrik bir düzlemde kültür ve estetiği bir arada bulundurmak, her ikisini yakalayan bir kompozisyon oluşturmayı amaçlamıştır. Bu nedenle tasarımlarında çelik ve betonun yanı sıra bakır, seramik ve tahta gibi dönemin sık kullanılmayan yapı elemanlarına da tasarımlarında yer veriyordu. Yapı ve malzemeye olan bakış açısı da Kahn’ı çağdaşlarından ayıran en temel özelliklerinden birisidir.
Bütün bunların yanı sıra Louis Khan, My Architect A Son’s Journey (Mimar Babam) filmine de konu olmuştur.
Louis Khan’ın en önemli yapıları;
Phillips Exeter Akademik Kütüphane: 1965 yapım tarihli bu kütüphane; büyük taş merdiveni, tuğla kullanımı ve doğal ışığıyla ön plana çıkar. Tuğla ve ahşabın birlikte kullanıldığı muazzam bir yapıttır. Aynı zamanda kullanılan simetrik tasarımla zamanının ve günümüzün çağdaş tasarım algısını karşılamaktadır.
Salk Biyolojik Araştırma Enstitüsü: En çok bilinen yapılarında biridir. 1960 yılında Kaliforniya’da yapılmış olan bu yapı simetrinin dile gelmiş halidir. Sadece mimari özellikleri ile değil birçok fotoğrafçının da estetik olarak ilgisini çeken bu yapı her yıl binlerce ziyaretçiyle buluşmaktadır. Betonun muntazam kullanımı ile brütalizmin simgelerinden birisi demek yanlış olmaz.
Kimbell Sanat Müzesi: 1967 yılında yapımına başlanan bu sanat müzesi Kahn’ın doğal ışık kullanımına verdiği önemin bir ifadesidir. Yapının en önemli özelliği aldığı muhteşem tasarımlı doğal ışık dengesi ve yapıya kattığı etkisidir. Bu yapı için beton ve ışık arasında kurgulanış diyalog takdire şayandır. Tonoz kullanımı ise bu yapıyı diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerinden biridir.
Bu yapılarla birlikte Ulusal Meclis Binası, Wherton Esherick Müzesi, Yale İngiliz Sanatı Merkezi Kahn’ın yapıtlarından en öne çıkanlardır.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.