Istanbul Sözleşmesi Neden Yaşatır?
Kültür ve Sanat - 01 Mart, 2021 - Okuma Süresi: 3 Dk.
01 Mart, 2021
Kadına karşı şiddetin engellenmesi ve önlenmesi amacıyla ele alınması gereken temel hukuki düzenlemelerin başında Türkiye'nin de taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi gelmektedir. Sözleşme 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle bu şehrin ismiyle anılmaktadır. Son günlerde toplumda sıkça adı anılan İstanbul Sözleşmesi nedir ve neyi amaçlar? Gelin birlikte inceleyelim.
Ülkemizde her gün cinayete kurban giden, şiddet gören, mobbing uygulanan, siber zorbalığa maruz kalan kadınların isimlerini okuyup endişelenirken, sıkça adını duyduğumuz sözleşmedir İstanbul Sözleşmesi. Peki kaçımız İstanbul Sözleşmesi'nin ne olduğunu biliyor? Gelin bunu birlikte inceleyelim.
Asıl adı "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" olan İstanbul Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldığı için "İstanbul Sözleşmesi" adını almıştır. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle, ev içindeki şiddetle mücadele etmeyi ve kadınların, çocukların, yaşlıların, engellilerin, göçmenlerin, yani herkesin insan haklarının korunmasını amaçlayan uluslararası bir insan hakları sözleşmesidir. Ancak temel olarak kadına karşı şiddeti ve bu şiddetin sona erdirilmesini konu edinir. "Topumsal cinsiyet" tanımı yaparak, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikleri bu tanım içerisinde tasvir eder. Kadına karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ise kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen şiddet olarak kabul etmektedir. Öte yandan, İstanbul Sözleşmesinin iç hukukumuzdaki karşılığı olan 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun"da ise bu yönde bir tanım yapılmamıştır.
Mağdurlar arasında ırk, din, dil, siyasi görüş, cinsel yönelim, medeni hal gözetmez.Sözleşmeye taraf ülkelerin de ayrımcılık konusunda gerekli önlemleri alması gerektiğini belirtir. Sözleşmeye göre şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatmakta ve bu durum insan hakları ihlaline yol açmaktadır. Ayrıca ev içi ve kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması için devletlerin nitelikli politikalar geliştirmelidir. Bu amaçla politikaların üretilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması sürecine, sivil toplum örgütleri ve ulusal insan hakları kurumları gibi ilgili tüm kurum ve kuruluşlar dahil edilmelidir.
Ülkemizde 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, yukarıda da belirttiğim gibi sadece kadınları kapsamaz ve bununla birlikte ev halkı içerisindeki bütün bireylerin hakkını gözetir ve şiddete karşı korur. Toplumda sadece "kadınları" kapsıyormuş gibi gözükmesinin sebebi, kadınların kadın oldukları (zorunlu kürtaj vb.) ve erkeklerden daha fazla şiddet gördükleri için (psikolojik ve fiziksel şiddet, taciz, ısrarlı takip, aile içi şiddet, zorla evlendirme vb.) daha çok kadınlara yönelik uygulanmasıdır.
Bu sözleşme, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik olup toplum yapısını güçlendirmeyi hedefler. Kadın cinayetlerinin artmasıyla arasında herhangi bir bağı yoktur ve hiçbir siyasi görüşe ait değildir. Kadın haklarının, ayrımcılık temelinde güçlendirilmesi ve koruma altına alınması, yalnızca bu yöndeki şiddet eylemlerine yönelik bir tepki ve demokratik toplumun kendini koruma altına alması olarak anlaşılabilir. Bu sözleşmenin uygulanmaması, kadına ve ev içindeki bireylere yönelik şiddette savunmasız kalmamıza neden olacaktır. Kadına yönelik şiddetin sorumluları, bu şiddetin uygulayıcılarıdır. Cinsiyet temelli şiddete maruz kalan herkesin güvencesi olan bu sözleşmeyi korumak topluma ve geleceğimize karşı sorumluluğumuzdur.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.