Duyularımız Bizi Yanıltıyor Mu?
Kültür ve Sanat - 04 Temmuz, 2022 - Okuma Süresi: 4 Dk.
04 Temmuz, 2022
Kredi: Filozofun Yolu
Septik (şüpheci) filozof Ainesidemos bilginin imkânına şüpheyle yaklaşır ve özellikle duygularımız aracılığıyla elde ettiğimiz verinin yanıltıcı olduğunu savunur. Peki ama bunu hangi gerekçelendirmeler ile yapar? Gelin beraber inceleyelim!
Ainesidemos, düşüncelerini kendisinden önceki septiklerden daha ustalıkla işlemiştir. Pironcu Konuşmalar isimli sekiz kitaptan meydana gelen bir eser yazdığı aktarılır ama kitaplar günümüze ulaşmamıştır. Bu kitaplara göre bilginin ne duyu algısına ne düşünceye dayalı olduğu ve şeylerle ilgili herhangi bir doğru bilgiye sahip olunamayacağı anlatılır. Hiçbir şeye ait sağlam bir bilgiye sahip olmadığını bilen insan, -bu- bilgeliğin verdiği özel bir mutluluğa sahiptir.
Farklı insanlar farklı algılara sahiptir: Ainesidemos’un düşüncesine göre insan, ruh ve bedenden meydana gelmektedir. Bu argümana göre insanlar, ruh ve beden olarak, iki bakımından da birbirinden farklıdırlar. Beden açısından ele almak gerekirse: Dış görünüş olarak birbirimizden farklı olduğumuz açıktır. Örneğin, Ainesidemos, iki farklı ırktan insanın arasındaki fiziksel farkın, insanları meydana getiren dört unsurun, dört sıvının farklı oranları olarak açıklar. Bu dört unsur özellikle, insanların yapmayı tercih ettiği veya yapmaktan kaçındığı eylemlerle ilgili olarak kendini göstermektedir. Örneğin, eğer iki insan farklı şeylerden hoşlanıyorsa, bu iki kişinin algılarının farklı olduğu anlamına gelir. Çünkü bir şeyi eylemi tercih edip etmememizde, o şeye dair duyumlar ve izlenimler etkin rol oynamaktadır.
Algılar, algılanan şeylerin bir arada bulunmalarının sıklığına göre değişirler: Bu argümanın temel düşüncesi: Şeylerin bir arada bulunmalarının sıklığa göre, onların bizde farklı bir değer taşıdıkları ve farkı izlenimlere yol açtığıdır. Yani görmeye alıştığımız bir şeyi, seyrek gördüğümüz bir şeyden daha değersiz görmeye meyilliyizdir. Örneğin, yeni bir film çıktığında ona karşı heyecanlı ve ilgili oluruz fakat o filmi birkaç defa seyrettiğimizde bu heyecan ve ilgi azalır. O halde aynı şeyler, kendileriyle ne kadar sık ve seyrek karşılaştığımıza bağlı olarak, bazen şaşırtıcı, heyecan verici ve değerli bazen ise sıradan ve değersiz olarak görünebilirler. Sonuç olarak, şeylerin kendileriyle ne kadar sık ve seyrek karşılaştığımıza bağlı olarak bazı izlenimler elde edebiliriz fakat bu bilgiler, şeylerin gerçek doğasında nasıl olduklarına dair bilgi sahibi olmamız açısından oldukça yetersizdir.
Farklı duyu organları farklı algılara yol açar: Bu argümandaki temel düşünce, farklı duyu organlarımızdan gelen bilgilerin farklı olmasından kaynaklı olarak bize farklı izlenimler vermeleridir. Örneğin reçel, tatma duyusuna oldukça tatlı gelirken, görme duyusunda hoş olmayan bir izlenim bırakmaktadır. Aynı şekilde yağ, tatma duyusu olarak hoş, koklama duyusu olarak hoş olmayan bir şey olarak görünmektedir. Sonuç olarak şeylere dair farklı duyu verilerine ve izlenimlere sahip olsak bile, bu şeylerin doğasının ne olduğunu hakkında kesin bir bilgiye sahip olamayız. Nesneler bize kendilerini karmaşık bir izlenim topluluğu olarak gösterir. Örneğin çilek; yumuşak, kokusu hoş, tadı lezzetli ve rengi kırmızı bir şeydir. Ancak onun bu niteliklere gerçekten sahip olup olmadığı belli değildir. Ayrıca onun aslında tek bir niteliğe sahip olup duyu organlarımızın farklılığından ötürü bize bu şekilde farklı niteliklerde bir şey olarak görünüp görünmediği de belli değildir. Son tahlilde, onun aslında bunlardan daha fazla niteliğe sahip olduğu, bizim sınırlı sayıda duyu organına sahip olmamızdan dolayı bu nitelikler arasında değerlerini algılayamamamız söz konusudur.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.