Denis Diderot Üzerine Bir Takım Düşünceler
Kültür ve Sanat - 15 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 7 Dk.
15 Ocak, 2021
Denis Diderot, kimdir? Daha önce hiç duydunuz mu? Yaz okulunda aldığım bir derse kadar kendisinin adını hiç duymamıştım. Fakat çok yanlış yapmışım. Siz de benim gibi geç kalmayın, gelin biraz bakalım kimdir bu düşünür?
İlk olarak başrolümüzden kısaca biraz bahsedeyim. Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, John Locke gibi düşünürlerden etkilenen 1713 doğumlu Fransız felsefecidir. d'Alembert isimli arkadaşıyla birlikte ortaya çıkardığı ansiklopediyle ünlüdür ve bu dünya tarihinde bilinen ilk ansiklopedir. Diderot ve d’Alembert, yeni felsefi ve bilimsel düşünceleri ve bilgileri Avrupa’ya yayma amacıyla hazırlanan bir eğitim aracı olarak ansiklopediyi ortaya çıkarmıştır. Bir süre sonra, d’Alembert editörlükten çekilmiştir ve kalan ciltleri Diderot tek başına tamamlamıştır. O dönemki şartları düşünürsek, yaklaşık üç yüz yıl öncesinden bahsediyoruz, matbaa ya da yayın evlerinden eser yok. Kendi elleriyle yazmış hepsini. Bu ansiklopedi Diderot için büyük önem taşır. İçerisinde savunulan bilgi kavramı Descartes’in ‘’Düşünüyorum, öyleyse varım.’’ İfadesine ters düşmekle birlikte Leibniz’in savunduğu tanrının önceden kurduğu uyuma ve mantık ile varlık arasındaki özdeşliğe dayanan bilgi anlayışından da farklıdır. Bilgi kavramı, duyu verilerine, gözlem ve deneye dayanılan bir görüştür. Ansiklopedinin içinde din sorunlarına farklı yaklaşımlar bulunur ancak sadece bunlardan ibaret değildir. Devlet, iktidar ve tarih konuları da yer alır. Aynı zamanda, ansiklopedi, Fransız Devrimi’ne zemin hazırlamıştır. Akıl ve deneylerle şekillenmiş yeni düşünce tarzlarının, Fransız halkının yaşam koşulları ve siyasi iktidarın tutumlarıyla ters düşmesi sebebiyle insanlar tepki göstermeye başlamış ve böylece Fransız Devrimi’nin temelleri atılmış.
Denis Diderot’u araştırırken dikkatimi çeken bir sözü oldu: ‘’Umut geleceği hatırlama, mutluluk geçmişi unutma sanatıdır.’’ Bence geçmiş dediğimiz şey hatalarımızdır. İnsan hatalarını aklına getirdiği sürece kendisini pişmanlığın pençelerinden kurtaramaz. Bizi üzen şeyler yapacak olduklarımız değil, bazen isteyerek bazen de istemeden yapmış olduklarımızdır. Bizi üzen şeyler sadece hatalarımızdan ibaret de değildir aslında örneğin geçmişte yaşadığımız acı veren kayıplar, yanlış insanlara güvenmemiz vs. Gerçek mutluluğa ulaşmak istiyorsak Diderot’un da dediği gibi tüm bunları arkamızda bırakmalıyız. Ama şu da bir gerçek ki, bizi biz yapan şey geçmişimizdir. Eğer mutlu olmak için geçmişimizi unutma çabasına girersek, şu an olduğumuz insan olamayız. Hemen hemen hepimizin duyduğu bir söz var: Bizi biz yapan, karakterimizi oluşturan geçmişimizdir. İnsanlar hata yapar, ancak önemli nokta hiç hata yapmamak değil hatalardan ders çıkarmaktır. Bu dersler de kişilik oluşumuna katkı sağlar. İnsan geçmişi olmadan bir hiçtir. Bu yüzden, bence mutluluk geçmişi unutma sanatı değil, geçmişi kabullenme sanatıdır. Hatalardan ders çıkarmayı öğrenirsek, geçmişteki kayıpların yokluğuna alıştığımzda ve hayatın ne olursa olsun bir şekilde devam ettiğini kabullenirsek işte o zaman mutlu oluruz.
İnsanı mutlu eden bir diğer şey de umuttur. Bir saat sonrasında bile neler olacağını bilmediğimiz bir hayatta, her şeyin güzel olacağına inanmaktır, geleceğe dair hayaller kurmaktır. Umut nedir? Bir şeylerin iyi gideceğine, düzeleceğine, olumlu şeyler olacağına olan inançtır. Her şeyin bittiğini düşündüğümüz anlarda en ufak bir kıvılcımla yeniden doğarız, bizi hayata bağlayan şeydir umut. Çoğu zaman olumlu etkiler yarattığını düşünsek de bence aynı zamanda acı verici bir şeydir. Gelecek hakkında durmadan düşünürüz. Çoğu insan gençlik yıllarında, ileriki hayatını planlamaya başlar. Meslek seçimi, kariyer ilerlemesini hemen hemen her şeyi planlarız. Bu planları yaparken bazen alternatif planlar da yapabiliriz. Ama genelde içimizdeki umut sayesinde, amaçlarımıza ulaşmak için yeni yollar ararız. Fakat bazen, bazı şeyler olmaz. Olmayacak şeylerin olacağına inanmak, sürekli ona ulaşmak için çabalamak da umut etkisidir, ancak bazen gerçeği kabullenip başka şeylere yönelmek gerekir. Bazen gerçekle yüzleşmekten korktuğumuz için umut aracılığıyla kendimizi kandırmaya devam ederiz çünkü umut bir noktada kaçış yoludur. Bence, insanın sahip olduğu bitmişlik, yorgunluk duyguları umut etme nedenidir.
Umut, olmasını istediğimiz bir şeyin gerçekleşmesi için beklememizi sağlayan, insanın sabırlı bir bireye dönüşmesine katkı sağlayan, bütün olumsuz yönlerin içinde insanı hayata bağlayandır. Tıpkı Diderot’un da dediği gibi geleceği hatırlamaktır, gelecektir.
Dikkatimi çeken bir diğer şey ise Diderot Etkisidir. Aslında hepimiz yaşıyoruz bu etkiyi. Kimilerimiz farkında, kimilerimiz değil. Gelin bu etkinin çıkış hikayesine biraz göz atalım.
Diderot’un maddi açıdan sıkıntılı olduğu bir dönemde, dönemin en kapsamlı ansiklopedisi Encyclopedie’nin yazarı olması sebebiyle ismi biliniyordu, bu yüzden Rus imparatoriçe kütüphanesini satın alarak onu bu sıkıntıdan kurtarmış. Sonra da kendisine bir sabahlık hediye etmiş. Ancak sabahlığı aldıktan sonra evindeki her şey gözüne kötü gelmeye başlamış ve sırasıyla evindeki her şeyi yenilemiş. Durumu fark ettikten sonra da Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık adlı eserini ortaya çıkarmış. Temelinde uyum ve bütünlüğü sağlama isteği yatan bu etki, ihtiyaç duymadığımız şeyleri neden aldığımızı açıklar. Bir şey satın aldığımızda onun etrafındaki şeyleri de değiştirme çabasına gireriz. Aklıma gelen ilk örnek, bir tişört aldığımızda, buna uygun pantolon ya da ayakkabımızın olmadığı düşüncesine kapılarak ikisinin de yenisini alırız. Hatta mağazadayken kombin olarak satılan kıyafetleri gördüğümüzde ihtiyacımız sadece tek bir ürün olmasına rağmen bütün kombini aldığımız zamanlar olur. İşte Diderot Etkisi de tam olarak budur. Bu tüketim sarmalının altında kendimizi topluma beğendirme ve kabul ettirme arzusu yatar. Çünkü satın aldığımız her şey kişiliğimi belirler. Başka bir deyişle kişiliğimize uygun olan şeyleri alırız. Buna insanlar arasındaki bir yarış da diyebiliriz. Özellikle küçük yaşlarda komşunun çocuğunun yeni aldığı oyuncağı gören akranı, o oyuncuğa sahip olmak ister. Belki de bir sürü oyuncağı vardır ama ısrarla onu ister. Onda olan bende neden olmasın? Aslında bunu küçük yaşlar olarak sınıflandırmamıza gerek yok. Her yaşta yaşanması mümkün olan bir durum. Sadece bahsi geçen şey oyuncak değil de araba olabilir. Bütün bunları göz önünde bulundurursak, Diderot etkisini kısır döngü olarak da adlandırabiliriz. Bence bu kısır döngüden kurtulmanın yolu sanılanın aksine hiç başlamamak değildir. Bireyin kendisini kontrol etmeyi öğrenmesidir. Yani bu gerekmedikçe alışveriş yapılmaması anlamına gelmiyor. İnsanlar olarak kendimizi şımartma ihtiyacı duyuyoruz ve bunu çoğu zaman ihtiyacımız olmayan şeyleri sırf canımız istediği için alarak yapıyoruz. Herkes kendi bütçesini bilip onu kontrol edebildiği sürece Diderot Etkisini çok da hissedeceğimizi sanmıyorum.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.