Mihmandar - Kitap İncelemesi
Kitap - 13 Haziran, 2022 - Okuma Süresi: 7 Dk.
13 Haziran, 2022
Bugün size İskender Pala'nın başyapıtlarından biri olan Mihmandar romanından bahsetmek ve sizi büyülü bir tarihi yolculuğa çıkartmak istiyorum. Daha fazlası için yazıma tıklayın!
Yolculuklar insanın miktarını gösteriyor, yabancıları dost, dostları düşman yapabiliyordu.
Mihmandar, İskender Pala'nın başlayıp bitirdiğim ilk kitabı olduğu için bende özel bir konuma sahip. Kitap her biri farklı insanların ağzından yazılmış 22 bölümden oluşuyor. 377 sayfa olan kitap, benim elimde uzun süre kalsa da aslında çok akıcı bir dile sahip. Karşılıklı diyaloglar çok anlaşılır ve tarihi olaylar için derin bir kaynak taraması yapılmış, bunu okurken fark ediyorsunuz.
Roman farklı insanların ağzından yazıldığından oldukça bol karakter içeriyor. Emeviler Dönemi'nde Müslümanların, uygar diye geçinen Konstantiniyye halkından kat be kat fazla uygar olduklarını gözler önüne seriyor bu kitap. İslam ordusu, konakladığı yerlere yakın olan köy halkını rahatsız etmemeye çalışıp mahsüllerinden aldıklarında karşılıklarını verirken; şehrin askerleri de bunun tam aksine gittikleri köyleri yağmalıyor, kadınları bir eğlence aracı olarak görüyorlardı. Bu bakımdan kitap, yukardaki gibi pek çok örnekle iki medeniyet arasındaki farkları çok net bir şekilde örnekleyerek anlatıyor.
Kelime anlamı olarak mihmandar; ev sahipliği yapan, konukçu demektir. Hz. Muhammed'e Mekke'de Müslüman olan halka yapılan zulüm sonrası göç emrinin gelmesi ile başlayan tarih, kurgu olarak yazılmış. Hikayenin Medine'ye göç kısmında Hz. Muhammed'in devesinin Eyüp Sultan olarak bildiğimiz Halid bin Zeyd'in evinin önünde durması ile peygamberin mihmandarı olan Ebu Eyyub'un hikayesi başlıyor. Ebu Eyyub, 576'da doğmuştur ve Halife Muaviye döneminde, Hz. Muhammed'in "Konstantiniyye bir gün mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir." hadisi üzerine müjdelenen askerlerden olmak için Konstantiniyye'ye (İstanbul) fethe giden, peygamber efendimizin hadislerine şahitlik yapmış bir İslam büyüğüdür.
Hikayenin ilk bölümünde Eyüp Sultan ve eşi Fatıma'nın yokluk içerisindeyken peygamberimiz Hz. Muhammed'in devesinin kendi evleri önünde durması için dua edişlerini, bekleyişlerini ve Allah'a yakarışlarını çok net ve çarpıcı bir biçimde hissediyorsunuz. Devenin evleri önünde durması ile bayram havasının hissedildiği o ortamda sanki o büyülü nefesi siz de alıyorsunuz ve Ebu Eyyub ile beraber siz de şükür etmeye duruyorsunuz. Deve Kusra'nın durması ile ailedeki mutluluğun yanında "Ya onu koruyamazsam, gerektiği gibi bakıp bu kutlu görevin hakkını veremezsem" endişesini de iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Kaldı ki bu endişe hiç uzun sürmüyor çünkü efendimiz adımını eve attığı andan itibaren onunla beraber bereketi de eve nüfuz ediyor. Bu bölümleri çoğunluk olarak Fatıma ve Eyyub'un ağzından dinliyoruz.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Konstantiniyye'ye hizmet için kurulan ve başlarında Efendi Andreas dedikleri hadım edilmiş bir komutanın yer aldığı "Dişi Ejderler" adında bir gizli örgütten bahsediyor. Bu örgüt kendi çıkarlarına tehdit olarak gördükleri herkesi öldürmeye programlanmış kadınlardan oluşuyor. Bu kadınlardan biri var ki çaldığı flütle insanların farkına varmadan canlarını alıyor: Genna ya da suikast timindeki adı ile Eudoksia. İskender Pala vermiş olduğu ropörtajında bu karakterin bir kurgu olduğundan bahsediyor.
Genna, Kallinikos adında çeşitli silahlar üreten bir bilim insanın kızı. Onun hikayesi, annesi Oxy'nin Konstantiniyye'ye götürülmesi ve babasının Andreas'a güvenerek onu annesinin yanına göndermesi ile başlıyor. Babasından nefret ederek büyümüş ve bu ilgi, sevgi açlığını da Andreas'ın timinde yer alarak doldurmaya çalışmış Genna. Kitapta kendisinden en çok fetih için yola çıkan ve içinde Ebu Eyyub'un da bulunduğu orduya pusu kurulduğu bölümden sonra bahsedilmeye başlanıyor. Görevleri İslam ordusunu tuzağa düşürüp aralarından Emir ve Eyüp Sultan'ı kaçırmak olan 32 kişilik bir ekip, saldıracakları sırada Kallinikos'un ürettiği silah ile alevlere boğularak can verir. İçlerinden sağ kurtulan yalnızca Genna ve erkeklerden bir askerdir. Genna'yı yol boyunca her şeyden habersiz esir olarak yanlarında götüren kafile, onun flütü ile defalarca kez can aldığından habersizdir. Genna, yürüyüşlerinde hastalanan ve zayıf düşen Eyub'a ilaçlar hazırlar ve onun yolculuğu tamamlamasını sağlar. Böylece üzerindeki şüpheleri de ortadan kaldırır. Fakat ne söylediklerini anlamasa da Ebu Eyyub ile zaman geçirdikçe, İslam kafilesi ile yürüdükçe onların anlatıldığı gibi barbar, cahil en önemlisi de kendileri gibi merhametsiz olmadıklarını görür. Kendisini ve görevini bu yolculukta sık sık sorgular. Genna, babasının annesini bıraktığını ve kendisini de annesinden ayırdığını düşündüğünden çok büyük bir öfke ile babasına yaklaşmaktadır. Yolcuğun başında onunla karşılaştığında kafasında, onun ölümü dışında bir şey yokken bu yolculuk süresince ona karşı olan keskin düşünceleri de yumuşar. Hikayenin Genna'yı anlattığı kısmında aile sevgisi ve ilgisi olmadan büyüyen çocukların, özellikle kızların, ilgi ve değer gördüğü yerde ne kadar tehlikeli olabileceğini, istenilen yerde istenilen şekilde kullanılabileceği apaçık verilmiş.
Bence kitabın kilit noktalarından biri de "Altın Çekirge" lakabı ile anılan Eyyub'un Hz. Muhammed'e yaptığı gibi Ebu Eyyub'a sefer boyunca yoldaşlık, mihmandarlık yapmış olan Hamed'ti. Hamed, Eyüp Sultan El Ensari'den kırk hadis öğrenme koşulu ile onunla beraber yürümüş, onun güvenliğini sağlamakla görevlendirilmiş yaşı çok küçük bir çocuktur. Yol boyunca Hamed'in ağzından olan bölümler sayesinde Eyyub hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyoruz. Ebu Eyyub, Hamed'e peygamber efendimize ev sahipliği yaptığı süre boyunca şahit olduklarını anlatır. Hamed böylece Eyüp Sultan El Ensari'nin vefatına kadar kırk hadisi öğrenecek ve kendisinden sonrakilere de aktaracaktır.
Kitabın son bölümlerinde ise Ebu Eyyub'un vefatı ve mezarının korunması anlatılıyor. Ebu eyyub vefat etmeden önce vasiyet olarak yine "Konstantiniyye'de, kalenin yakınında salih bir kul defnolunacaktır!", hadisindeki halis kul olma umuduyla atının durduğu yere na'şının gömülmesini söylemiştir. Sefer bitip Medine topraklarına dönüş başlamadan Hamed, Eyüp Sultan'ın mezarını Kallinikos'a emanet eder. Eyüp Sultan'ın kendisi gibi naaşı da gömüldüğü bölgeye bolluk ve bereket getirir.
Kitap benim değinemediğim daha nice hikayelere, nice karakterlere kucak açıyor. Hem İslam tarihi hakkında bilgi sahibi olayım hem de İskender Pala'ya bir girizgah yapayım diyorsanız bu roman ile başlamanız gayet uygun. Yazımı Sultan Selim tarafından Eyüp Sultan El Ensari için yazılmış bir şiir ile bitirmek istiyorum:
Alemdâr-ı kerîm-i şâh-ı iklim-i risâletsin,
Muînim ol benim dâim, be-hakk-ı hazret-i Bârî,
Selîm İlhâmi her dem, yüz sürer bu Ravza-i pâke,
Şefaatle kerem kıl yâ Ebâ Eyyûb el-Ensârî
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.