Dünya Edebiyatında İz Bırakan Kadın Yazarlar
Kitap - 08 Mayıs, 2023 - Okuma Süresi: 7 Dk.
08 Mayıs, 2023
Hala uğruna mücadele edilen cinsiyet eşitliğine ulaşılamayan yıllarda; yazarlığın erkek mesleği olduğunu söyleyenlere itibar etmeyip hemcinslerinin evlerin dışında da var olabileceklerini gösteren, eserleriyle zamana meydan okuyan kadın yazarların hayatlarına hep birlikte göz atalım.
1)Virginia Woolf (1882-1941)
Virginia Woolf, modernizm akımının edebiyattaki öncülerinden biridir. İngiltere’nin Londra şehrinde doğmuştur. İçinde bulunduğu Victoria Dönemine olan nefretini her daim dizelerine yansıtan Woolf, bu çağın bağnazlığından nasibini almış, erkek kardeşlerinin aksine okula gidemeyerek annesinin de desteğiyle eğitimini evde tamamlamak zorunda kalmıştır. Hayatı boyunca okula gidememiş olmanın eksikliğini hisseden Woolf, babasının kütüphanesindeki kitapları okuyarak ve özel dersler alarak kendini geliştirmiştir. 13 yaşındayken annesinin ölümü onu derinden sarsmıştır. Bu ölüm ona ağır bir sinir hastalığı olarak geri dönmüş, korkunç sesler duyduğunu iddia etmiş ve insanlardan korkmaya başlamıştır. 1904 yılında babasını yitirmenin acısıyla bir kez daha sinir krizi geçirmiş ve gerçek hayata çok uzun zaman sonra dönebilmiştir. Yaşadığı travma ve ağır depresyon zaman zaman kendisiyle konuşma, halüsinasyonlara dönüşmüştür.
1905’te profesyonel olarak bir dergide edebi eleştiri yazıları yazmaya başlamıştır. 1906’da abisini de kaybetmesi yazarı yeni bir bunalıma sokmuştur. Kalan tek erkek kardeşi ile Bloomsbury yakınlarında bir eve taşınarak Bloomsbury topluluğuna dahil olmuştur. Burası onun edebiyatındaki kırılma noktalarından biridir. Bloomsbury, dönemin ünlü edebiyatçılarını barındıran seçkin gazeteler, dergiler, entelektüel eleştirmenlerden oluşan bir topluluktur. Bu durum yazarın cinsellik ve kadının varoluşu hakkında özgür ve modernist bir perspektif sahibi olmayı sağlamıştır. Aydın çevrelerin yanı sıra, Londra’nın tanınmış hanımlarının da katıldığı toplantılar düzenlemeye başlayan yazar, açık sözlülüğü ve sivri diliyle adından söz ettirmiştir.
1912’de siyaset kuramcısı ve yazar olan Leonard Woolf ile tanışan yazar evlenir. 2 senelik evlilik süreci içerisinde ağır travma yaşayarak intihar girişiminde bulunur. Zihinsel uğraşlardan uzak tutulmasına karar verilir ve bir kliniğe yatırılır fakat yazar iyileşmesi tamamlanmadan geri döner. 1919 yılında savaştan ve onun yıkıcı etkilerinden oldukça fazla etkilenir. Çok değerli dostlarını kaybeden Woolf, yeniden bunalıma girer. Okuyup yazamayan ve aklından endişe etmeye başlayan yazar 1941 yılında ceplerine doldurduğu taşlarla Ouse Irmağının sularına kendini bırakarak yaşama veda eder.
Eril topluma karşı çıkan Woolf, kadınların edebiyat dünyasında neden yok denecek kadar az olduğunu sorgulamış, bilinçaltı tekniğini benimsemiş ve bu teknikle yazmaya başlamıştır. Bilinçaltı tekniğinde yazar, romanlarında yer alan tüm karakterlerin hayatlarındaki pek çok izlenimi peş peşe sıralayarak bir an içerisinde insanın zihninden geçen şeyleri eserlerinde tüm çıplaklığıyla vermiştir. Bu nedenle eserleri zaman zaman anlaşılması zor olarak nitelendirilmiştir. Anın gerçekliğine önem vermiş, kurgu yapmamıştır. Feminizmin edebiyattaki öncülerinden olan yazar, İngiliz edebiyatının başta gelen klasiklerine can vermekle kalmayıp edebiyatta kadının yerini sağlamlaştıran en önemli isimlerden olmuştur.
2)Jane Austen (1775-1817)
Modern İngiliz edebiyatının kurucularından biri olan, defalarca kez sinemaya uyarlanan kitaplarıyla ve bu kitaplardaki güçlü kadın karakterleriyle tarihin en büyük yazarları arasına giren ve klasik edebiyatın öncü yazarları arasında gösterilen Jane Austen İngiltere'de dünyaya gelmiştir. Yazar bir köy papazının yedinci çocuğudur. Eğitimini babası üstlenmiştir. O dönemdeki kadınlardan daha iyi bir eğitim aldığı için şanslı olduğu söylenebilir.
Austen, daha küçük bir çocukken yazmaya merak sarmıştır. 12-13 yaşlarında kendi hikayelerini yazmıştır. Fakat bu yazılar daha çok aile içinde eğlence amaçlı yazılmıştır. Yazar 1783'te Oxford'da bir akrabasının desteğiyle okumuş, eğitimine Southampton'da devam etmiş, en sonunda da Berkshire, Abbey'de sadece kadınlar için olan bir okulda okumuştur. Austen hiç evlenmemiştir. Hayatının çoğunu ailesiyle birlikte romanlarının birçok bölümünün geçtiği yerlerde yaşamıştır. 1817'de yazarın rahatsızlanması üzerine aile, Austen'ın hastalığına çare aramak için Winchester'a taşınmışlardır fakat dönemin imkansızlıkları nedeniyle 18 Haziran 1817'de vefat etmiştir.
En ünlü eseri Gurur ve Önyargı, her ne kadar romantizm ögeleri barındırsa da kadınların evlilik konusunda söz söyleme ve miras hakkına karşı yazılmış önemli bir eleştiri özelliği taşır. Romanda vurgu yapılan "kız kardeşlik" kavramı ve kadının toplumdaki konumu Jane Austen'ın, İngiliz edebiyatının önemli feminist kadın yazarlar arasında gösterilmesinin nedenlerindendir. Ayrıca yaşadığı dönemi romanlarında yansıtış tarzı ve kahramanlarının aykırı karakterleri, romanlarının klasikler arasına girmesine olanak sağlamıştır.
3)Bronte Kardeşler: Charlotte Bronte (1818-1848), Emily Bronte (1816-1855), Anne Bronte (1820-1849)
Charlotte, Emily ve Anne Bronte kitap sayıları az olmasına karşın Dünya Edebiyatında klasikleşen kitapları yazmış üç kız kardeştir. 1800’lü yıllarda İngiltere’nin Yorkshire kasabasında büyüyen Bronte kardeşlerin babaları bir papazdır, annelerini ise çok küçük yaşta kaybetmişlerdir. 1824 yılında Charlotte ve Emily, kız kardeşleri Maria ve Elizabeth ile beraber sadece din adamlarının kızlarına eğitim veren bir okula gönderilirler. Buradaki katı disiplin, kötü eğitim, aşağılanma ve yetersiz beslenme gibi ağır yaşam şartlarını daha sonra Charlotte, Jane Eyre kitabında da anlatır. Bir süre sonra okulda tüberküloz baş gösterir ve Maria ile Elizabeth bu nedenle ölürler. Bu olaydan sonra Charlotte ve Emily eve geri dönerler. Zamanla üç kız kardeş eğitim aldıktan sonra öğretmen olurlar ve çalışmaya başlarlar. Sadece bu bile o dönem için aykırı bir durumdur.
Bronte kardeşlerin zamanla tek uğraşıları yazmak haline gelir ve üç kardeş birlikte bir şiir kitabı yayımlar. Fakat kendi isimleri yerine isimlerinin baş harflerinden oluşan Currer Bell, Ellis Bell, Acton Bell mahlaslarını kullanırlar. Çıkardıkları bu şiir kitabı neredeyse hiç satılmamasına rağmen ümitsizliğe kapılmayıp yazmaya devam ederler. Charlotte 1847 yılında İngiliz Edebiyatının klasikleri arasında sayılan Jane Eyre'i yayımlar ve eser büyük bir ilgi görür. Emily de ablası ile aynı yılda yine İngiliz Edebiyatının klasikleri arasında bulunan Uğultulu Tepeler’i yayımlamayı başarır. Eser, Emily hayattayken ne yazık ki hak ettiği değeri göremez. Küçük kız kardeş Anne ise Agnes Grey'i yayımlar. Agnes Grey günümüzde çok bilinmese de kendi döneminde popüler bir kitap olduğu söylenir.
Bronte kardeşlerin eserlerinin tamamında güçlü kadın karakterler vardır. Kadınlar ayakları üzerinde durmaya çalışır, erkek egemen toplumdan sıyrılmak ister, erkek her zaman saygı duyulacak kişi değildir. Hala eserleriyle ilham kaynağı olan İngiliz Edebiyatının unutulmaz kadın yazarları arasında olan Bronte Kardeşler, ne yazık ki dönemin çeşitli hastalıkları nedeniyle genç yaşlarda vefat etmişlerdir.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.