Sporcuları Giydiren Üç Çizgili Adam: Adolf Dassler

Geçim sıkıntısından okula gidemedi. Soğuk havalarda sıcak yemeği sadece çalıştığı iş yerinde gördü. Sonra ne mi oldu? Üç çizgi attı, dünyayı fethetti. Bu yazımda, Adolf (Adi) Dassler'in yaşamındaki bu müthiş dönüşümünü inceleyeceğiz.

Onu anlatmaya, onun değerli bir sözüyle başlamak isterim:

Güzel yaşamak ve kazanmak istiyorsanız, mazeret ve bahaneleri bir kenara atmalısınız. 100 yıl önce de geçim zorluğu vardı, siz şu an hangi tarihteyseniz sizden 100 yıl sonra da olacaktır. Her şey, sizin isteyip istemediğinize ve coşkunuza bağlı. Size hitap eden kitaplar okumayı asla ihmal etmeyin.

Adi Dassler. Asıl adı Adolf, arkadaşları ona kısaca ''Adi'' derdi. Kasım 1900'de Almanya'nın Bavyera eyaletinde dünyaya geldi.  Babası ayakkabı fabrikasında işçiydi. Annesini ise küçük yaşta kaybetti. Ülkesinde fakirlik ve geçim sıkıntısı had safhadaydı. Babası bu yüzden onu okula gönderemedi. Geçim zorluğu çektikleri için bir ayakkabı tamir atölyesinde çırak oldu. Dassler öyle bir döneme denk gelmişti ki su ihtiyacını karşılamak için bile 3 km yürüyüp 2 saat sırada bekliyordu. Böylesine derin yokluğa rağmen birbirine sıkı sıkıya bağlı bir aile yapıları vardı. Sofraya oturdukları zaman yemeğe başlamadan önce diz çöküp Allah'a her şey için şükrederlerdi. 

Ayaakkabı tamirciliği yaptığı günlerden birinde bir öğle yemeği vakti, ağacın altına dinlenmeye çekilen Dassler, etrafı seyrederken karşıdaki tepenin patika yolunda birbirini takip eden inekleri ve keçileri seyre daldı. Daha çok ayaklarına odaklanmıştı.Bir yandan da içinden ''Keşke ben de ayakkabıya ihtiyaç duymadan böyle yürüyebilseydim.'' diye geçiriyordu. Hayvanların yürüyüşlerini daha detaylı incelerken, ayakların tabanlarındaki şeye dikkat etti. Çok merak etmişti. O gün iş çıkışı hayvanların bulunduğu otlağa daha detaylı incelemek için gitti. Hayvanların ayak tabanlarındaki çıkıntının, hızlı koşmalarını sağlıyor olabileceğini düşündü.

Dassler, kardeşiyle anlaştı ve birikmiş paralarını birleştirerek tamir malzemeleri satın aldılar. Bu sayede Adidas ile Pumanın oluşumunu başlattılar. İlk çivi pençeli (kramponlu) ayakkabı üretiminde amaç 'sürat' oldu. Ve bu oluşum bir anda büyük yankı uyandırdı. Hatta öyle ki bu üretim, Amsterdam Olimpiyatlarında da kullanıldı.

Jesse Owen, Berlin Olimpiyat Oyunlarında altın madalyayı kazandığı koşusunda, ayağında Dassler'in ayakkabılarını taşımıştı.

Aradan tam 20 yıl geçti. Kardeşler tam anlamıyla servet sahibiydi. Dassler, kardeşi Rudolf ile şiddetli bir kavgadan dolayı yollarını ayırdı. Rudolf, Puma markasını kurarak şirketin başına geçti. Dassler ise Adidas markası altında ürünlerini çıkarmaya devam etti.

Peki Üç Çizgi?

Üç çizgi ile ilgili Dassler üzerinden birtakım teoriler üretilmiş. Bu teorilerden en güçlüsü ve en yaygın olanı ise üçlü teslis anlayışıdır. Annesini çok küçük yaşta kaybeden Dassler'in kardeşi Rudolf ve babasından başka kimsesi olmadığı için birbirlerine çok güçlü duygularla bağlılarmış. Dolayısıyla bu başarısını dine dayandırarak 'trinity' yani 'üçlü teslis' inancıyla oluşturduğu iddiası, varlığını o yıllardan bugüne güçlenerek sürdürmektedir.

Yıllar birbirini kovaladı, Dassler evlendi ve eşi Ketty de şirkette yer alarak çalışma hayatına katıldı. 5 çocuk babası olan Dassler, çocuklarının da şirketinde yer almasıyla aile saadetini tam anlamıyla şirketine de taşımış oldu.

Sonra ne mi oldu?

Dünyada ilk kez ''Şampiyonluk Ligleri Resmi Üreticisi ve Satıcısı'' unvanını aldı. Bunun üzerine giyim sektöründe oluşumlara ve büyümelere devam etti. Eşofman takımlarından tişörtlere, futbol topundan birbirinden farklı kramponlu ayakkabılara kadar dev bir Adidas oluşumu gerçekleşti. O artık ''Sporcuları Giydiren Üç Çizgili Adam''dı.

Ardında bırakmış olduğu ''Beni doğduğum yere gömün.'' vasiyetiyle son yolculuğuna uğurlanan Dassler, gözlemi ve merakının onu getirdiği nokta itibariyle insanlığa müthiş bir örnek teşkil ediyor. Dilerim ki bu dünyadan böyle meraklı ve yaratıcı sayısız Dassler geçsin.