Bölümünden Dereceyle Mezun Olmuş Birisinden -Klişe Olmayan- Başarı İpuçları
Eğitim - 14 Aralık, 2020 - Okuma Süresi: 12 Dk.
14 Aralık, 2020
Hem sosyal hem de düzensiz olan bir insanın dereceyle okul bitirmesi ilgini çekiyorsa ve deneyimlerini/sırlarını dinlemek istiyorsan doğru yerdesin. :)
Öncelikle bu içerik ilgini çektiği için, zaten hali hazırda kendini geliştirmeye kapalı bir öğrenci değilsin ve "Daha iyi nasıl olunur?" sorusunu merak ettiğin için buradasın, bu da zaten en temel ipucunu karşıladığını gösterir. :) Bu konunun ehli değilim fakat sadece kendi bulduğum, benim için,çevrem için oldukça işe yarayan yöntemleri/bakış açılarını paylaşmak için buradayım. Umarım ufak da olsa bir kıvılcım yaratabilir.. Üniversiteyi ikincilik ile bitirdim ve birinciyle aramızdaki puan farkı sadece 0,02 ydi, örneğin 3,70'e 3,68 gibi.. Peki o fark neden var? Veya ben neden birinci değilim ve bundan son derece hoşnutum? Bu hususta neler yaptım? Bunu merak ediyor olabilirsin, öyleyse benim çok işime yarayan ama asla klişe olmayan, özgün önerilerime geçelim. :)
1) "Ders Nedir?" Bunu iyi kavramak.
İlk olarak bunu ele almak istedim çünkü bence asıl problem burada. Üniversiteyi o alanda mesleği icra eden kişiler olmak için okuyoruz ve okumamız öğrenmemiz gereken teorik/pratik tonlarca şey var aslında. Peki o zaman dersi şöyle görmeye ne dersin? “Hoca okuduklarını bize aktarıyor ve yardım ediyor” yani karşında resmen o koca koca kitapları okumuş, uygulamalar yapmış ve sana o konuda bilgi birikimini aktarmak isteyen birisi var ve derdi sana bunu aktarabilmek. Senin daha yoğun okuyacağın, uygulayacağın zamanlar gelecek ama bir dur bakalım, önce bir fark et; sana güzellik yapılıyor, bir bekle, al onu. Hevesli ol. Dersi biraz usta çırak ilişkisi gibi düşün, seni yetiştirmek isteyen biri var. Elbette burada bir başka temel problem karşımıza çıkıyor "ODAK".
2) Derse Odaklanamama Problemi
Kesinlikle ama kesinlikle ilk maddenin temel dayanağı bu. "Hocayı dinliyorum evet ama anlamıyorum ki?" veya "Anlıyorum ama sık sık kopuyorum dersten." diyor olabilirsin. Bu konuda benim hala daha her zaman kullandığım ve kendime özgü bir yöntemim var; “soru sormak zorundasın oyunu” evet bu benim belki de en temel ipucum. Nasıl mı işliyor? Mantık şu şekilde, derse başlarken kendine diyorsun ki “ bu derste hocaya, anlattıkları ile ilgili soru sormak zorundasın” ve ders boyunca soracağın o soruyu arıyorsun. İnan bana dünyanın en sıkıcı dersini bile son derece odaklı şekilde dinleyeceksin. Endişelenme, her zaman bir soru vardır. :) Hatta sonra o soruyu gerçekten merak edip soracaksın. :) Ben kendimi kaptırıp o an orada bulunan insanları sorularımla biraz bıktırmış olabilirim :) Bazen şöyle cümleler ile karşılaştığım oluyordu "ya bu en sıkıcı, en boğuk dersti ve sen bunu anladın, bir de üstüne soru sordun sana inanamıyorum” halbuki asla zekadan falan değil, tek olayım anlattığım oyundu :’) Her zaman en başından bu kararı almak zorunda değilsin, örneğin en sıkıcı dersini düşün, tamamen kopuksun, "bedenim orada ama ruhum asla" anı.. İşte tam o an kopuk olduğunu fark ettin.. Ne yapman gerekiyor? Oyunu başlat. O dakikadan sonra soruyu bulmak için çabala. Sen bile inanamayacaksın hocanın her anlattığına ne kadar odaklı olduğunu. Bunu ben bir yerden sonra sadece sıkıcı derslerde değil; her derste, konferanslarda, hatta günlük yaşantımda bile alışkanlık haline getirdim.
3) Klişeleri Bırak!
Tamam dersi "benim için" diye düşündün, odaklı da dinledin, peki sonra? Burada sana güzel bir haberim var! O iki maddeyi iyi yapabilmeyi başarırsan, düzensizsen bile, her gün çalışamıyorsan bile yine de son derece başarılı olabilirsin. Klişeleri unut. Her gün düzenli ders çalışma durumu da, düzensiz bir şekilde/son gün çalışma durumu da kişiye özgüdür. Kendini keşfet. Günün hangi saatlerinde verimlisin? Son günlerdeki o yetiştirme telaşı ile gelen " kriz yönetimi başarısı " sayesinde mi daha verimlisin? Yoksa düzenli çalıştığında mı daha verimlisin? Bunu keşfet. Örneğin ben; dersi o kadar iyi dinliyordum ki, düzensiz çalıştığım halde o dersi içselleştirebiliyordum ve ezbere ihtiyaç duymuyordum. Belki de görüp görebileceğin en "son güncü" insan olabilirim ama bir ödeve son günün yetmeyeceğini de, bir ödevi tek günde yapabileceğimi de kafamda hesabını yapabiliyordum. Örneğin bir sınavın bir hafta önceden alt yapısını yapıp, üzerine düşünüp, notları ayarlayıp, sadece son iki gün çalışmasını yapabiliyordum. Hatta sabah 11’de olan sınavım için, aynı gün sabah 10'da çalışmamı bitirdiğimi hatırlarım ama bu bana son derece keyifli ve verimli geliyordu, bir başkasına da düzenli çalışıp son gün mışıl mışıl uyumak keyifli geliyordur. Yani aslında ben tamamen kendimi keşfettim. Bunun belirli bir doğrusu yok sadece kendini tanıman gerekiyor. Bazen de yanlış yapa yapa tanırsın. Mesela ben o sınavdan sonra bir daha uyumadan sınava gitmek gibi bir hata yapmadım çünkü iki saat bile uyusam o bilgilerin zihnime daha iyi yerleştiğini fark ettim. Deneme yanılma yoluyla zaman içinde senin için en iyi olanı zaten keşfediyorsun. Fakat kafamızda hesap edemediğimiz her şeyin üst üste geldiği dönemler de olacak. O zamanlarda ne yapmalıyız?
4) Stres Azaltma Tablosu
Şimdi o çok stresli sınav haftalarından bahsetmek gerekir, hani bir güne üç sınav konulan cinsten.. Bir önceki örnekte bahsettiğim düzenli insan sensen eğer bu dönemi nasıl atlatman gerektiğini biliyorsun ama eğer benim gibiysen burada küçük bir detay var; çok bir şey beklenmiyor ama bir tablo şart! Yani ne demek istiyorum; sınav haftası anında, bir kağıt al ve oraya o günden başlayarak sınavının bittiği güne kadar günleri kare kare kutucuklar ile yaz. O kutucuklara (tarihlerin altına yani) öncelikle sınavlarını/ödevlerini/quizlerini saatleri ile yaz. (Örgün dönemde sınav salonuna varana kadar yazıyordum ve tek baktığım şey, bu tablo oluyordu) Sonra o günden başla ve kendine sabah/öğle/akşam olmak üzere planlar koy. Örneğin; salı günü matematik sınavın varsa pazartesi akşama matematiği ekle, ertesi gün matematikten çıktıktan sonra, sabah iki gün sonraki dersine, akşamda bir gün sonraki gün olacak sınavın için coğrafyaya bak yaz.. Yani bu; bağlantılı bir tablo, asla kopuk olmamalı, bir işi yaptıktan sonra sıradakinin ne olduğunu görmelisin. Altını çizerek söylüyorum, harfiyen uymasan bile bunu yapmalısın. (Ben harfiyen uyamıyordum, bu yüzden kurşun kalemle yazıyordum ve o gün yapmadığım çalışmayı başka bir tarihe ekliyordum. :) ) Son güne de "bitti, şimdi gönlünce takıl / bitti, hadi o diziye başla" gibi kendine özgü -hatta belki komik- bir motivasyon yazabilirsin. Kendilerine bu tabloyu hazırladığım insanlar; çok basit bir şey gibi durduğunu ama ilk defa stressiz sınav haftalarının geçtiğini belirtiyordu. Buradaki olay şu aslında, "bugünün işini yaptım, rahat uyuyabilirm, sorun yok" hissini beyne verip rahatlamak veya "evet yapamadım ama şu gün telafi edeceğim" gibi bir sistematiğe oturtma yöntemi ile stresi azaltmak. İnan bana çok işe yarayacak.
5) Kimseyle Değil, Kendinle Yarış
Bu konu çok önemli, öncelikle sürekli arkadaşlarımızla iletişimdeyiz en kötü ihtimalle etkileşime geçmesek bile gruplar yüzünden insanların neler yaptığından haberdar olabiliyoruz. Daha senin başlamadığın bir ödevi bitirip hocaya göndermiş insanlar var değil mi? Biliyorum. Sakin ol. Ne demiştik? Sen kendini tanıdın. Yani o bahsettiğimiz insan da kendini tanıyor olabilir; çok düzenli olabilir, son gün yetiştirme gibi bir huyu olmayabilir. Sakin ol, öncelikle kimseyi kendine referans almamalısın. Daha sonraki husus ise, başarı. Kendini kimsenin başarısıyla hırs içine sokmamalısın. Bu seni aşağı çeker. Tek geçmen gereken kişi kendinsin. X sınavın 50 mi geldi? "Acaba bunu nasıl daha iyi yapabilirim?" Sadece bunu sormalısın. "O kişi 90 almış ben niye 50 aldım?" dememelisin. Bu kendine yapabileceğin en büyük kötülük olur. Arkadaşlarının başarısından da mutlu olmayı bilmelisin, takdir etmeyi bilmelisin, hepinizin aynı gemide olduğunu ama ayrı ayrı bireyler olarak başarmanız gereken durumlar olduğunu bilmelisin. Sen bir yarışta değilsin, sadece kendini gerçekleştirmek ve hedeflerine ulaşmak istediğin bir durumdasın ve bu durumda kimseyi ezmek, kötü hırslara kapılmak zorunda değilsin. Tam da bununla ilgili olan son maddeye geçiyorum.
6) Hırsların Yüzünden Hayatı Kaçırma
Benim hedefim bölümümü hakkıyla bitirmekti ama dereceye girmek gibi bir hırsım yoktu. İnsanların başarılarından mutlu olur hatta sınav öncesi bile tanımadığım insanlara dahi ders anlatırdım. Bırakın kötü düşünmeyi, aksine, karşılıksız olarak bir şeyler yapmak bana iyi geliyordu ve ben bunların mükafatını yaşadığımı düşünüyorum. Sadece kendimin üzerine eklemeyi, başkasının başarısından mutlu olmayı öğrenince insan kazanmakla kalmıyor aynı zamanda hayatı da kaçırmıyor. Tabii elbette bu denli başarılı olmanın da bir bedeli var; bu uğurda ya uyku harcanıyor ya sosyal çevre. Ben uykuyu harcadığımı söyleyebilirim. :) Bunun da kararını vermek gerekir. Kendimden pay biçersem, sınıfta tanımadığım insan yoktu diyebilirim. "Ya nasıl bu kadar gezebiliyorsun? Çevrene vakit ayırabiliyorsun?" vs gibi sorular alabiliyordum, yani tüm bunlara oranla sosyal biri olduğumu kabul edersek eğer, ben ikinciliği bu yüzden bu kadar çok sevdim. Hayattan kopuk bir şekilde, sadece ders çalışarak o "0.02 puan" farkı da elbette yaşamayabilirdim ama bana o puan farkı sanki sosyalliğimi ifade ediyormuş gibi geliyor ve bu huzur veriyor nedense. Hırslarınla gözünü kör etmeyince gelen ekstra başarılar da hediye gibi oluyor. Örneğin benim hedefim bölümümü verimli ve nitelikli bir şekilde bitirmekti ama aynı zamanda çevreme vakit ayırabildim, gezebildim, okuyabildim, izleyebildim. Ee o zaman ikincilik neydi benim için? Sadece bir güzellik; olsa da olur olmasa da olur. Yani ben zaten hedefimi gerçekleştirmiştim diyor insan. :) Öyleyse son temel faktör, hedeflere odaklanırken hayatı kaçırmamak, elinden geleni yapıp sırtını yaslayıp gelecek güzellikleri beklemek..
Tabiki tüm maddelerin temel motivasyonu herhangi bir baskıya maruz kalmadan sevdiğimiz/ilgilendiğimiz bölümü seçebilmek veya neyi sevdiğimizi keşfedebilmek. Ben gerçekten tüm maddeleri yapabilmenin perspektifinde söyleyebilirim ki, bilim sınavına çalışmadan, bölümümle ilgili, mezun olur olmaz tezli yüksek lisans kazandım ve bunun da bir mükafat/güzellik olduğunu düşünüyorum. Yani yaptığınız her ne ise nitelikli yapmaya gayret ettiğiniz takdirde hayat size gerekli tüm güzellikleri sunuyor bence. Son olarak bir cümle söylemem gerekiyorsa bu; “ne yapıyorsan yap, nitelikli yap” olurdu. Umarım yardımcı olabilmişimdir.
Hedefi; nitelikli mezun olmak olanlara ve nitelikli tüm mezunlara kalp bırakıyorum, vakit ayırdığınız için teşekkürler.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.