Zamanımızın Tarihçesi: Saat
Bilim ve Teknoloji - 27 Haziran, 2022 - Okuma Süresi: 6 Dk.
27 Haziran, 2022
İnsanlar tarihin bir döneminde hayatlarını kolaylaştırabilmek için yaşamlarını yıllara, aylara, günlere ve saatlere bölmüşlerdir. Bu zaman bölünmesinin temelinde de saatin icadı yatmaktadır. Bu yazımızda saatin tarihine bakış atıyoruz!
Arkaik (ilkel) devirlerde yaşayan insanlar, günün hangi vaktinde bulunduklarını öğrenmek için güneşe bakarlardı. İlk zamanlarda sürdürülen hayatta güneşin ışığından, gündelik işleri yapabilmek için faydalanılırdı. İlkel devirlerde günün doğması ve batması vakit ölçmek için o devirlerde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamaya yetmekteydi. Ancak ilerleyen devirlerde insanlar arası ilişkilerin değişmesi, nüfusun artması, bir üst otoritenin -yani devletin- kurulması ve bu otoritenin görevlerini bir düzen içerisinde yapabilmesi için zamanın daha ayrıntılı bir biçimde anlaşılması gerekmekteydi. Bu da zamanın daha belirgin aralıklara bölünmesiyle mümkündü. Bu şartlar altında ilk saat MÖ 4000’li yıllarda Mısır’da icat edilmiştir ve icat edilen saat bir güneş saatidir. Bu tarihten itibaren insan, zamanı ölçmek için farklı teknikler uygulayarak saati geliştirdi ve günümüze kadar ulaştırdı. Bu yazımızda saatin MÖ 4000’li yıllarda Mısır medeniyetiyle başlayan öyküsünü kronolojik bir sıra ile ele almaya çalıştık.
Güneş Saati
İlk keşfedilen saatin güneş saati olduğunu giriş yaparken belirttik. Güneş saati, bir çubuğun yere doksan derecelik açı ile dikilmesinden oluşmaktadır. Antik Yunan medeniyeti bu kazığa gronom adını vermektedir. Güneşin daha doğrusu dünyanın güneş etrafında dönmesi sayesinde oluşan hareket sonucunda kazığın gölgesi hareket etmektedir. Mısırlılar ve onu örnek alan medeniyetler oluşan gölgenin hareket çevresini ölçerek gündüz vakitlerini bölümlere ayırmışlardır. İcat edilen güneş saatinin en büyük dezavantajı yalnızca güneş varken kullanılabilir olmasıdır. Bu durum güneş saatinin epey işlevsiz kılıyordu.
Su Saati
Mısırlıların keşfettiği güneş saatinin geceleri işlevsiz durumda olduğunu belirtmiştik. Bundan dolayı Mısırlılar, geceleri de zamanlarını ölçebilecek bir araç arayışına girmişlerdir. Bu arayış sonucunda su saati icat edilmiştir. Saat şöyle çalışmaktadır; Bir kabın içerisinde bulunan suyun dışarıya akıtılması ile kabın içindeki işaretler ilerleyen zamanı göstermekteydi. Güneş saati sadece günün belirli bir anını gösterebilirken su saatleri zamanı ölçme özelliği ile daha işlevsel konumdaydı. Su saatinin tam olarak hangi zamanda icat edildiği bilinmemektedir ancak güneş saatinden sonra olduğu kesindir.
Kum Saati
Kum saati, Amerikan film endüstrisi sayesinde belki de aşina olduğumuz bu saat üst üste bulunan iki cam fanustan oluşmaktadır. Fanusların birinde bulunan kumun diğerine aktarılması ile zamanı ölçen bir saatir. Kum dışında başka maddelerde kullanılmaktadır: cıva, ince mermer tozu ya da iyice dövülerek pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu. Kum saati, kiliselerde, gemilerde, oyun ve çeşitli yarışmalarda kullanılmaktaydı. Daha çok bir kronometre gibiydi.
Ateş Saati
Diğer bir adıyla mum saati, petrol lambasının ateşiyle çalışan bu saat, yandıkça boyu küçülen mumun gölgesinin, arkasındaki işaretlere denk gelmesi ile ya da tükenen yağın içi görünebilen bir kap içerisinde birikerek saatin belirlenmesi oluşmaktaydı. Saatin ilk kullanım yeri belirlenememekle birlikte mum saatlerinin You-Jiangu adlı Çinli bir şairin şiirinde bahsedilmektedir.
Mekanik Saatler
İnsanlığın enerjiyi keşfetmesi sayesinde içinde bulunan mekanizma, enerjiyi kullanarak belli bir düzen içerisinde kadranın hareket etmesini sağlamaktadır.
İlk mekanik saatlere pek çok buluşun kökeni olan Çin'de rastlamaktayız. Su-Sung adındaki Çinli bir sanatçı “Hsiang Fa Yao” adlı kitabında mekanik saat hakkında bilgilerden bize söz etmektedir. Kitapta bu saatin 3 metre yükseklikte olacağını, su gücü kullanarak çalıştığını ve saatin arka tarafında ayarların yapılabileceği bir kapağı gösteren şemalar bulunmaktadır.
1344 yılında günü 24 saatlik dilimlere bölen ve ilk kadranı kullanarak saati görsel olarak görebilmemizi sağlayan kişi Giovanni di Dondi’dir. Bu önemlidir çünkü saatler bundan önce kadransız olarak çalışmaktadır. Sadece sesleri vardır. Yani saat belirli bir zamanda ses çıkarmaktadır. Bunun temel sebebi din adamları görevlerini belli saatlerde icra etmektedirler veya ibadet saatlerini şaşırmamak içindir. İnsanlar saati yine görsel olarak görmezler ancak sesini duyarlar. Bundan dolayı Dondi önemlidir.
14. yüzyılda üretimi hızlanan ve yayılmaya başlayan mekanik saatler, büyük ağırlıklardan oluşmaktaydı. Galileo, ölmeden önce sarkaç mekanizmasına sahip bir saat tasarlamıştır. Ancak bu tasarımını somut hale getiremeden hayata veda etmiştir. Çalışan ilk sarkaç mekanizmasına sahip saati, Galileo hayata veda ettikten sonra 1656 yılında Alman bir astronom olan Christiaan Huygens yapmıştır.
Saatlerin kullanımının yaygınlaşması akıllarda zamanın neye göre ölçüldüğü sorusunu oluşturmuştur. Bu durum 1820 yılında netlik kazanmış ve zaman aralıkları günümüzdeki standart halini almıştır.
Günümüzde cep, kol ve duvar saati olarak kullandığımız saatlerde bulunan kadran üzerindeki rakamların arasında 30 derecelik bir açı bulunmaktadır. Bu açı, dünya genelinde standart olarak kabul edilmektedir. Kadranlı saatler bir yana günümüzde çıkan saatler sadece saati göstermekten çok daha öteye ulaşmıştır. Kadranlı saatlerin sonrasında yayılan dijital saatler, akrep ve yelkovana gerek duymadan sadece rakamlar ile zamanı göstermektedirler. Saati göstermekle kalmayan dijital saatler artık saat olmaktan da çıkmış bir telefonun yapabileceği bütün özellikleri içinde barındırır hale gelmiştir.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.