Yansımalarımızın Tarihi: Aynaların Tarihi
Bilim ve Teknoloji - 25 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 3 Dk.
25 Ocak, 2021
Gözümüzü alamadığımız aynaların nasıl icat edildiğini hiç düşündünüz mü? Neden icat edildiği hakkında... Aynaların yardımı olmadan bir bedenle nasıl yaşanıyordu? İlk icat edildiği zaman yüzünü ilk defa görmüş birinin şaşkınlığını hayal edin. Gelin bir de birlikte göz atalım aynaların tarihine.
İlkel insan oğlu yansımalarını sadece su kaynağı sayesinde görüyorlardı. Yüzyıllar önce (17.yüzyıla kadar) yüzey kısmı levha kaplamadan oluşan aynalar, daha sonra yerini ince metal katmanıyla kaplanmış cam levhalara bıraktı. Sır adı verilen kaplama, ışığı yansıtarak aynaya görüntü yansımasını sağlardı. Kolayca şekil verip, cilalanabilen, pürüzsüz olan metaller, aynalar için kullanılmasında çok önemliydi.
Günümüzden üç yüzyıl önce Venedik Cumhuriyeti, Avrupa'da cam cinsinden yapılan aynaların tek sahibi olan ülkeydi.
- Aynalı odalara alışık olan 18 .yüzyıl Avrupa insanı aynaların şeytanı simgelediğine inanırlardı.
- Yunan mitolojisine göre ise Ayna'yı maden tanrısı Hephaistos'un icat ettiğine inanılırdı.
Aynalar çoğunlukla gümüş olsa da nadiren altın aynalara da rastlanmıştır. Varlıklı Roma kadınlarının vazgeçemedikleri bir obje olan aynalar ; bunun hakkında isyan eden Seneca şu tespiti yapmıştır: “Kadınlar bu altın ya da gümüş işlemeli, değerli taşlarla süslü aynalardan birine sahip olabilmek için eskiden devletin yoksul generallerinin kızlarına verdiği çeyiz değerinde bir değer ödemeye razıydılar.”
Çatalhöyük kazılarında elde edilen ayna 9000 yıllıktır. Genelde nazarlık, süs eşyası tarzında bulunmuştur. Ayna bir tür Simya olarak büyüleyici bir icattır. Modern aynalara en yakın aynayı Fenikelilerin bulduğu ama Venediklilerin geliştirdiği düşünülüyor. Cam aynanın da Venediklilere ait olup olmadığı hakkında bir belirsizlik var.
Ayna yapımında Venediklilerin kullandığı yöntem şu şekildeydi: İnce bir kalay yaprak düz bir şekilde yayılır, üstü cıva ile kaplanır. Cıvanın fazlası sıkıştırılarak alındıktan sonra üstüne bir kâğıt ve onun da üstüne bir cam levha konur. Bundan sonra aradaki kâğıdın yavaşça çekilip alınır. Bu sırada kalay ve cıva bir amalgam oluşturarak camın alt yüzeyini kaplar. Son basamak olarak camın arkasına sırı koruyacak bir sırt geçirilir.
19.yüzyılda yeni bir yönteme geçiş yapılmıştır. Alman kimyacı Justus von Liebig camın üzerine gümüş kaplama yöntemini bulmuştur. Bu buluş günümüze kadar gelmiştir.
- Halk arasında bazı rivayetlere göre, bu dünya ile ruhani dünya arasındaki sınırı sembolize eder. Ruhlar bölgesine açılan bir kapı olarak algılanır.
- Bir diğer rivayet ise hepimiz bildiği; geceye aynaya bakmanın uğursuzluk getirdiğidir. Sanırım gözle görülmeyen varlıkları falan yansıttığı düşünüldüğündendir.
Eski Türkler cenazelerinin üzerine ters bir ayna bırakırlarmış. Hala süregelen bir gelenek bu çünkü Anadolu'da bazı yöreler uygulamaya devam ediyor.
Şu an aynalar evler de kullanımı ortama ferahlık vermesi, genişlik göstermesi amaçlı da kullanılıyor. Tıpkı asansörde kullanıldığı gibi alanın daha geniş olması ve ferah tutması içindir. Bu durum özellikle klostrofobiler için kullanılıyor. Bulunan alanı 2 kat göstermek içindir.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.