Beynin Perde Arkasındaki Oyunları
Bilim ve Teknoloji - 18 Ocak, 2021 - Okuma Süresi: 4 Dk.
18 Ocak, 2021
Hiç bir çifti ya da yakın arkadaşları birbirine çok benzettiğiniz, hatta kardeş gibi göründüklerini düşündüğünüz oldu mu? Ya da, bazı kişilerin duygularınızı anlamada başarısız olmasının bir nedeni olabileceğini düşündünüz mü? Peki, bunların beynin bir çalışma prensibinden dolayı gerçekleştiğini söyleseydim? İşte yaşamınızın gerçek oyuncusu! Hayır, siz değilsiniz.
Beyin, gerçekliğini yaratma ve olan biteni anlamlandırma konusunda ustalaşmış, gelişimi durmayan bir makine gibidir. Bizlerin çoğu gözüyle gördüğünü, dili ile tat aldığını ve kulakları ile duyduğunu sanır, oysa bu asıl oyunun kısacık bir tanıtımıdır. Beyin, duyu organlarımızın topladığı bilgilerin işlendiği asıl yerdir. Çarklar burada döner ve son sözü her zaman beyin söyler. Bizler ise bu özelleşmiş makinenin sundukları ile yaşamı deneyimleriz ve de bunlara göre şekilleniriz. Aynı beynin karşısındaki insanın hislerini anlamak adına geliştirdiği mekanizmanın bir sonucunda olduğu gibi. Peki, ne demek bu?
İşte Yansıtma Eğilimi!
Beynin, duyu organlarından topladığı bilgileri anlamlandırma sürecinde kullandığı tek araç duyu organları değildir. Deneyimlediğimiz yaşam ve bizlerin algısı, beyin mahkemesinden çıkan yargılara doğrudan bağlıdır. Dış dünyadan toplanan bilgiler, binlerce nöronun iş birliği içerisinde, bizim gördüğümüz, anladığımız ve de algılayabildiğimiz yaşamımızın ta kendisi olur. Bugün ne yiyeceğinizden, ne giyeceğinize, arkadaşınızın teklifine ne cevap vereceğinizden, gelecek planlarınıza, bu süreç siz fark etmeden sizinle beraber işler. Aynı süreç, karşınızdaki kişinin o an ne hissettiğini anlama konusunda da ustalaşmış ve hatta bunun için bir yöntem geliştirmiştir.
David Eagleman, insanların birbirlerinin yüz ifadelerini nasıl bu kadar hızlı yorumlayabildiği konusunda bir deney yapmaya karar vermişti. Öncelikle, katılımcıların yüzlerine, yüz kaslarında oluşan ufak değişimleri ölçen elektrotlar yerleştirildi. Daha sonra katılımcılara, örneğin gülümseyen ya da şaşırmış kişilerin fotoğrafları gösterildi. Katılımcılar fotoğraflara baktıklarında elektrotlar, ilginç bir şey ölçümlemişti. Fotoğraflara bakan katılımcıların yüz kasları, belli belirsiz ve otomatik bir şekilde hareket ediyordu.
Bunun sebebi, yansıtma adı verilen bir olgudur. Bu, insanların gördükleri yüz ifadelerini, bilinçsizce ve doğrudan gözlemlenemeyecek kadar küçük bir şekilde taklit ettiği anlamına gelir. Beynin bu küçük oyununun amacı, karşısındaki insanın o an hissettiklerini hızlıca tahmin edebilmek, buna bağlı olarak da o insanı daha iyi anlayabilmek ve yapabileceklerini ön görmektir.
Beynin bu numarası, şaşırtıcı ve belki de bir sebebinin olduğunu hiç düşünmediğimiz bir gerçeği aydınlatır:
Hiç en yakın arkadaşınız ile kardeş sanıldığınız oldu mu? Ya da uzun süredir beraber olan bir çiftin ne kadar benzediğini hiç düşündünüz mü? Bunun çeşitli sebepleri olabileceği gibi, (örneğin; giyim tarzı, saç şekilleri veya benzer hareketler) beynin bu küçük numarasına dayanan bir sebebi de vardır. Benzediklerini düşündüğünüz o insanlar o kadar uzun süre birbirlerini taklit etmişlerdir ki, en sonunda yüzlerinde oluşan kırışıklıklar aynı şekli almaya başlar.
Artık beynin bu numarasını insanların birbirlerini anlamada daha etkili olmak adına yaptığını biliyoruz. Peki ya, kelimenin tam anlamıyla donuk yüz kaslarının, bu numaradaki etkisi ne olurdu?
David Eagleman, bir sonraki deneyini de bu sorunun yanıtı için gerçekleştirmişti. Bir grup daha katılımcıyla beraber, benzer bir deneyi yürütecekti. Tek bir fark ile: Yeni katılımcılar, yüz kaslarının felç olmasına sebep olarak, kırışıklıkları önleyen bir işlem olan botoksu yaptırmış kişilerdi. Bu, botoksun bilinen yan etkileri dışında bir yan etkisini de gözler önüne seren bir deney olmuştu. Botoks kullanıcıları aynı fotoğraflara baktıklarında taklit özellikleri botoks kullanmayanlara göre daha az gerçekleşmişti. Bunun şaşırtıcı olmadığı ortada. Asıl şaşırtıcı olan, ortalama olarak botokslu katılımcılar fotoğraflardaki duyguları belirlemede diğerlerinden daha başarısızdı. Bunun sebebi, yüz kaslarından gelmesi gereken geribildirimin eksikliğidir. Taklit numarasının görece az gerçekleşmesi, kişinin karşısındaki insanı anlama konusunda da daha başarısız olduğunu gözler önüne seriyordu.
Her bireyin kendi gerçekliğinin, beyni tarafından çeşitli numaralarla yaratıldığı ortada. Bu numaraların eksik ya da fazla işlenmesinin bizlere bambaşka gerçeklikler sunduğunu biliyoruz. Kim bilir, rastlantı sandığımız olayların veya fark etmeden içinde bulunduğumuz durumların kaçını beynimiz bizim için önümüze seriyor.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.