Atlantik Şövalyesi'nin Heyecan Dolu Seferi
Bilim ve Teknoloji - 03 Mayıs, 2021 - Okuma Süresi: 7 Dk.
03 Mayıs, 2021
İkinci Cihan Harbi'nin tüm şiddetiyle devam ettiği 1941 yılında, Atlantik Okyanusu üzerinde kritik bir sefere çıkan Alman savaş gemisi Bismarck'ın Kraliyet Donanması'na ait unsurlarla girdiği çetin mücadele savaşın seyrini değiştiriyor.
İkinci Cihan Harbi’nin tüm şiddetiyle devam ettiği 1941 yılında Alman kuvvetleri, Avrupa anakarasının her bir köşesinde büyük oranda kontrol sağlamıştı. Savaşın ilk günlerinden beri İngiltere’ye gelen konvoyları abluka altına alan Alman denizaltılarıysa, Amiral Karl Dönitz öncülüğünde başarıdan başarıya koşuyordu. Öyle ki, 1941 Mayıs’ı itibari ile Alman denizaltılarının batırmayı başardığı Müttefik konvoylarının, milyonlarca tonluk zayiat verdiği kayıtlar altına alınmıştı. Ne var ki Alman diktatör Adolf Hitler, denizaltıların uzun vadede gerçekleştirmeyi vaat ettiği nihai başarıyı etkileyici bulmuyordu. O, büyük savaş gemileriyle kurulu bir donanmanın İngiltere’yi barış masasına daha kısa bir süre içerisinde oturtabileceğine inanıyordu. İşte bu inanç doğrultusunda siparişi verilen ve ‘hızlı ana muharebe gemisi’ düşüncesiyle tasarlanan, Almanya tarihinin en büyük savaş gemisi sahneye çıkmak üzereydi.
Alman İmparatorluğu'nun demir şansölyesi Otto von Bismarck ile aynı ismi taşıyan savaş gemisi, otuz sekiz santimetrelik devasa topları ve bünyesine oranla akıl almaz derecedeki manevra kabiliyeti ile Alman donanmasının bayrak taşıyıcılığını üstleniyordu. Öyle ki, gemiye “Atlantik Şövalyesi” unvanı verilmişti. Sıra Hitler'in kafasındaki düşüncelerin uygulanmasındaydı. Yarım düzine savaş gemisinin katılacağı büyük bir operasyonla İngiliz ikmal konvoylarının kökü kazınacaktı. Bu, Almanya’nın gücünü ve ihtişamını tüm dünyaya gösteren göz alıcı bir zafer olmalıydı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Alman karargahı, çeşitli aksiliklerden dolayı yapılacak operasyonda yalnızca Bismarck ve Prinz Eugen zırhlılarını görevlendirdi. Yalnızca iki gemiden oluşan bir güç bütün Atlantik'i yangın yerine çevirebilir miydi? Çevirmek zorundaydı!
"Ren Egzersizi" adı verilen harekâtın planı oldukça basitti. Her iki gemi kısıtlayıcı hava koşullarından faydalanarak Danimarka Boğazı'ndan Atlantik'e açılacak ve İngiliz ikmal konvoylarının izlerini süreceklerdi. 19 Mayıs 1941’de yola çıkan Bismarck ve yol arkadaşı Prinz Eugen, Norveç istikametinde devam ettikleri yolculuklarının henüz ikinci gününde İngilizler tarafından fark edilmişlerdi. Fark edilmek bir yana kalsın, yakıt ikmali yapmak için uğradığı liman kenti Bergen’den (Norveç) ayrılan Atlantik Şövalyesi’nin, İngiliz bir pilot tarafından fotoğrafı dahi çekilmişti. Ayrıca Norveç’in yerel halkının verdikleri istihbaratlar Alman donanmasının bir harekata başlamak üzere olduğu iddiasını destekliyordu. Artık Atlantik için savaş zamanıydı.
Danimarka Boğazı’na giren iki Alman gemisini, hiç beklemedikleri bir şekilde, Kraliyet Donanması'nın gururu olan HMS Hood ve Prince of Wales'ten gelen top atışları karşıladı. Almanya’nın iki devi, İngilizlerin iki devi ile kafa kafaya gelmişlerdi. Mesafe hesaplaması amacıyla yapılan birkaç salvonun ardından son noktayı koymak isteyen Atlantik Şövalyesi, düşman başına dedirten zırh delici güllelerini ateşledi. Havayı rüzgar gibi yalayıp geçen gülle HMS Hood'un güverte zırhını delip cephaneliğe girmiş ve Kraliyet Donanması'nın gururunu dakikalar içerisinde denizin dibine göndermişti. HMS Hood'un batması ile tek başına kalan İngiliz savaş gemisi Prince of Wales, iki Alman gemisinin giderek keskinleşen top atışları nedeniyle çatışmadan çekildi ve Alman donanması çok büyük bir başarı elde etmiş oldu. Bismarck’ın çatışma esnasında pruvasına (ön kısmı) aldığı bir hasar nedeniyle yakıt sızdırması, ve dolaylı olarak hızının düşmesi, dışında hiçbir problemi yoktu.
Almanların bu zaferi dünyada geniş yankı buldu. "Versay Antlaşması’nın boyunduruğundan kurtularak küllerinden yeniden doğan Alman donanması, bir zamanlar dünyanın en güçlüsü kabul edilen Kraliyet Donanması’nı hezimete uğrattı." gibi söylemler ağızdan ağza dolaşıyordu. İşte tam olarak böyle bir ortamda İngiliz Başbakan Winston Churchill tarihi emri verecekti: "Bismarck'ı batırın!" Gelen bu emir tüm İngiliz donanmasını seferber etmişti. HMS Suffolk ve Norfok ağır kruvazörlerinin yanı sıra yarım düzine destroyer Bismarck’ı batırma amacıyla limanlarından ayrılıyorlardı. Hatta ve hatta, Danimarka Boğazı’nda gerçekleşen çarpışmanın ardından su üstünde zor duran Prince of Wales bile Bismark’ı takibe almıştı. Koca bir filonun kendilerini takip ettiğini fark eden Alman Amiral Lütjens, Bismarck savaş gemisinden İngiliz takip filosuna küçük çaplı oyalama ateşi açılması emrini verdi. Bu sayede yol arkadaşı Prinz Eugen İngilizlerin takip alanından uzaklaşabilecekti. Bir düzine gemiden oluşan takip filosu yetmezmiş gibi Kraliyet Donanması'nın Akdeniz filosuna ait kuvvetlerinin de bu operasyon için görevlendirilmesi Alman mürettebatta endişe havası yaratmıştı. Buna rağmen zaman Almanların lehine işliyordu. Atlantik Şövalyesi, her geçen saniyede Luftwaffe’nin(Alman Hava Kuvvetleri) kontrol sağladığı Batı Fransa limanlarına yaklaşıyordu.
26 Mayıs gecesi Kraliyet Donanması’na ait HMS Ark Royal uçak gemisinden kalkan Swordfish tipi uçaklar, Bismarck'a doğru torpido saldırıları gerçekleştirdiler. Havadan bırakılan torpidoların neredeyse hepsi ya hedefi tutturamamış ya da geminin devasa gövde zırhına isabet ettiğinden etki yaratamamıştı. Fakat isabet sağlayan bir torpido, Atlantik Şövalyesi'nin pervanesine hasar vererek dümenlerini sıkıştırmış ve çiçeği burnunda savaş gemisinin kaderini belirlemişti.
Kötü hava koşullarına rağmen torpido yüklü Swordfish tip uçaklarla Bismarck savaş gemisine saldıran İngiliz mürettebat, başarılı geçen operasyonun ardından fotoğraf çekiliyor.
Sızdırdığı petrollerden dolayı halihazırda hızı oldukça düşen Bismarck an itibari ile on iki derece iskele(sol) istikametinde kilitlenerek manevra yapamaz hale gelmiş ve daire çizmeye başlamıştı. Durumun vahametinin farkında olan Alman Amiral Lütjens, sona gelindiği gerçeğini kendi mürettebatından saklamamayı tercih etti. Karargaha gönderdiği son mesajın içerisinde şu satırlara yer verecekti:
Gemi artık manevra kabiliyetini yitirmiş durumda. Son gülleye kadar savaşacağız. Çok yaşa führer(lider)!
Artık Bismarck ve içindeki iki bin iki yüze yakın mürettebat için son gösteri başlıyordu. 27 Mayıs şafağında bölgeye gelen onlarca İngiliz savaş gemisinin kilometrelerce uzaklıktan başlattıkları top atışları saatlerce sürdü. Dört yüze yakın isabetli atış alan Atlantik Şövalyesi hareket edemez durumda olsa bile halen su üstündeydi. Gerçekten de isminin hakkını vermişti ancak Bismarck mürettebatı bir karar vermek zorundaydı. Geminin düşman eline geçmesine izin vermek mi yoksa gemiyi kendi elleriyle batırmak mı ? Atlantik Şövalyesi, bizzat kendi mürettebatının omurgaya yerleştirdiği patlayıcılarla 27 Mayıs sabahında batırılmıştı.
Bismarck’ın batırılması, Hitler’in kafasındaki devasa savaş gemilerinden oluşan donanma modelinin rafa kaldırılmasına sebep olmuştu. Gerçek şu ki Alman Donanması, yaşadığı bu büyük kaybı savaşın sonuna kadar telafi edemeyecekti. Cümlelerimi, aralarında bir bağlantı kurmanız ümidi ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bir alıntı yaparak bitiriyorum.
"Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha fenadır."
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.