Ağlamanın Gücü
Bilim ve Teknoloji - 10 Mayıs, 2021 - Okuma Süresi: 4 Dk.
10 Mayıs, 2021
Yaşamımızın her anında akmayı bekleyen gözyaşlarımızın bizi zayıf gösterdiğini düşünür, içimizde tutar, görünsün istemeyiz değil mi? Gelin bu yaşların düşmesi gerektiğini birlikte görelim, gözyaşlarımızın akmasına izin verelim.
Yaş fark etmeksizin hepimizin ortak yaptığı birkaç şeyden birisi hiç şüphesiz ağlayarak gözyaşlarımızı akıtmaktır. Ağlamak, çoğunlukla hüzünle bağdaştırılmıştır. Fakat mutluluktan ağlama, hüzünden ağlama, bir yerin acımasından dolayı ağlama olmak üzere ağlamak için birçok sebebimiz vardır. Hayatımızda her şeyin bir sınırı, bitiş noktası vardır. Fakat kaynağı nereden geldiği bilinmeyen gözyaşlarımız, inci taneleri gibi her an gözlerimizden düşmeyi beklerler. Bilinenden öte birçok özelliğe sahip olan gözyaşı birçok araştırmaya konu olmuş ve insanlar için ne kadar önemli olduğu birçok çalışmada görülmüştür. Bu araştırmalar sonucunda bazal, refleksif, psikojen ve patolojik olmak üzere 4 çeşit gözyaşı ortaya çıkmıştır.
Bazal gözyaşı; gözyaşı bezlerinden salgılanır, gözümüzü sağlıklı tutma ve kuruluğunu önlemek için kayganlaştırma görevini üstlenir. Bu tür gözyaşları ağırlıklı olarak su ve tuzdan oluşur, günlük ortalama 150-300 gram salgılanarak bir süre sonra burun boşluğundan atılır. Refleks gözyaşları ise soğan doğrarken veya gözüme toz benzeri şeyler kaçtığında gözlerimizin korunması için salgılanan gözyaşlarıdır. Refleks gözyaşları salındığı zaman biz bu durumu ağlamak olarak değil daha çok gözlerim yaşardı olarak tanımlanırız. Duygusal gözyaşları olarak bilinen ağlama gözyaşları kişinin yaşadığı duyguları dışa vurumu, içinde bulunduğu durumu anlatma şekli olarak ortaya çıkar. Ağlama gözyaşları diğer gözyaşlarından farklı olarak %25 daha fazla protein bulundurmakla beraber tansiyonu düşürüp toksinlerin dışarıya atılmasını sağlar. Bunun yanı sıra her ne kadar ağladıktan sonra belirli olumsuz etkiler hissetsek de aslında ağlamak, vücudumuzun iyileşmesine ve rahatlayarak depresyondan kaçınmamızı sağlar. Son dönemde ortaya çıkan parkinson ve alzheimer hastalarında başta olmak üzere diğer bir gözyaşı şekli ise patolojik gözyaşlarıdır. Çeşitli psikolojik sorunlara maruz kalan hastalarda içinde bulunduğu durumla ilgili olmayan uygunsuz ağlamalar görülür. Örneğin hastaya yemek yedirirken, yatak örtüsünü toplarken veya muayenesini yaparken hastanın kontrolü dışında ortaya çıkabilir. Yani etki eden faktörlerle gözyaşı arasında doğrudan bağlantı bulunmaz ve bu ağlama hastanın isteği dışında nedenini bilmediği bir şekilde gerçekleşir.
Son zamanlarda yapılan gözlemlerde gözyaşımızın içeriğinin zamana ve nedene bağlı olarak değişiklik gösterdiği görülmüş ve bu durum kişinin hangi gerekçe ile ağladıysa gözyaşı içeriğinin de ona göre şekillendiği sonucunu ortaya çıkarmıştır. Tillburg Üniversitesi'nden Dr. Vingerhoets ve arkadaşları 3000'den fazla gözyaşının içeriğini ve ağlayan kişilerdeki etkisini incelediler.Sonuç gerçekten çok ilginçti. Ağlama türüne göre gözyaşı içeriği değişiyor ve ağlama sonrasında, bu kişilerde mutluluk hormonunda belirli oranlarda bir yükselme görülüyordu. Bir başka deyişle kişiler ağladıklarında içlerindeki zehri bu şekilde dışarı atmış oluyorlardı. Bu yüzden dışarı attığımız hem ruhsal hem de biyolojik olumsuzluklar nedeniyle gözyaşımızı yutmamamız gerektiğini açıklamışlardı.
Özetle, her ne kadar günümüzde ağlamak zayıflık göstergesi olarak görülse veya gösterilse de gözyaşı dökmekten çekinmememiz gerekiyor. Çünkü ağlamak ruhumuzda biriken kirleri atarak arınmayı, tüm sıkıntılarımızı dışa vurarak hafiflememizi sağlar. Ağlamayı bir acizlik olarak değil, yaşadıklarımıza verdiğimiz normal bir tepki olarak görmeliyiz.
Üzüntünüzün az, sevinç gözyaşınızın bol olması dileğiyle.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.