Roopkund Gölündeki İsketlerin Gizemi
Bilim ve Teknoloji - 05 Temmuz, 2021 - Okuma Süresi: 5 Dk.
05 Temmuz, 2021
Himalaya Dağları'nın uzak vadisinde keşfedilen Roopkund Gölü'ndeki iskeletler, bu ırak tepedeki göle nasıl gelmişti? Kimsenin olmadığı bu ırak tepedeki gizemi kim keşfetti? İnsanlar bu gizemden nasıl haberdar oldular? Gelin de beraber yazımda inceleyelim.
1942 yılında 2. Dünya Savaşı sırasında gizemli bir keşif yapımış. Hari isimli bir orman bekçisi 5000 metre yüksekliğindeki Himalaya Dağları'nın uzak bir vadisinde yer alan bir göl keşfetmiş. Gizemli bir keşif halini alan bu durum olmamış. Kristal ve saf bir berraklıkta olan bu küçük gölü daha yakından görmek için yakınına doğru gelmiş. Adamı şaşkınlığa çeviren bir olayla karşılaşmış. Hari 3-4 metrelik göletin dibinde bir iskelet olduğunu görmüş. Sonra gölün farklı bölgelerine bakmış. Ardından bir tane daha olduğunu fark etmiş. İnceledikçe daha fazla iskeletle karşılaşmış. Düzinelerce iskelet gölü tamamen kaplamış. İlk başlarda bunun neye ait olduğunu anlamasa da daha sonra gölün insan iskeletleriyle dolduğunu anlamış. Hari, hemen aşağıya doğru koşarak durumu amirlerine bildirmiş. Olay gizemli bir hal almaya başlamış. Bu cesetler kimsenin olmadığı bu ırak tepedeki göle nasıl gelmişti?
Hindistan'ın 5000 metre yüksekliğindeki Roopkund Gölü yılın büyük bir zamanında donmuş halde oluyor. Turistlerin büyük bir ilgisi haline geliyor. Turistlerin ilgisi çeken durum her yaz buzlar çözülür çözülmez iskeletlerin görünür hal almasıdır. Hem gölün dibinde hem de gölün kıyılarında yer alıyor. Bu yüzden göle "İskeletler Gölü" deniyor.
Burada ölen insanların kim oldukları, nereden geldikleri, hangi amaçla geldikleri araştırmalara konu oluyor. Keşfi 1942 yılında başlasa da hikaye aslında çok daha öncelere dayanmaktadır. Bu araştırmalara göre bir grup Japon askerinin dağlardan gizlice geçmek istediği bu noktada bir şekilde yıkıma uğradıkları düşünülüyordu. Bu yüzden daha kapsamlı bir araştırma yapılmaya başlandı. Bir grup antropolog Roopkund Gölü'ne ulaşıp araştırmalar yaptı. 1956'da araştırmalar sonrası geriye dönüp baktıklarında bu durum onları sarsmıştı. Çünkü 300'e yakın insan iskeleti bölgede dağınık bir halde bulunmuştu. Yetişkinler, yaşlılar, çocuklar...
Bulunan iskeletlerin bazılarında kırıklar mevcutmuş. Başlarına bir şeyle vurulmuş ya da düşmüşler gibiymiş. Bu sebeple iskeletlerin yaşlarını belirlemek için Oxford Üniversitesi tarafından radyokarbon testleri yapılmıştır. Sonuçlar geldiğinde ikinci defa sarsılmışlardır. Çünkü bazı iskeletlerin yaşı 1200 yıl öncesine, yani 850li yıllara aittir. Neden öldükleri konusu hakkında akıllarına salgın olabileceği gelmiştir. Büyük bir salgın sonrası, hasta olanlar gözden uzak olan bu yere getirilip bırakıldığı fikri ortaya atılmıştır. Fakat incelemeler ölmeden önce insanların gayet sağlıklı olduğunu göstermiştir.
Daha sonra aralarında çıkan bir tartışmayla birçoğunun öldüğü fikri ortaya atılmıştır. Bu ihtimal de gerçeği yansıtmaz. Sonralarında yerel halklar bir gelişmeden söz etmişlerdir. Bir tanrıça tapınağına ibadet edilmek için yapılan günler süren bir olaydır. Bu yolculuk sırasında Himalaya Dağları'nı geçmekte olan yolcular arasında bir kral da yer almıştır. Bu kralın yolculuktan sıkılmaması için yanına dansçıları da almıştır. Fakat bu hareketi tanrıçayı çok kızdırmıştır. Bunun üzerine onlara dev taşlar yağdırıp şiddetli bir azaba uğratmıştır. Hepsi o bölgede ölüme mahkum edilmiştir. İskeletlerin üzerindeki incelemelere bakıldığında olanlar hikayeye büyük ölçüde uyuşmaktadır. Fakat bu hikaye de epey mantıksız geliyordu. Mantıklı olan ise bir seyahat grubunun büyük dolu tanelerinin düşmesine yol açan şiddetli bir fırtınaya yakalanıp ölmesidir. Bu kabul edilebilirmiş fakat gizemi daha da artıran bir şey ortaya çıkmıştır.
Bölgeden 76 farklı iskelet toplanıp incelenmeye alınmış. Bunlardan bazıları zorlu doğa koşullarıyla alakasız yaralanmalara sahipmiş. Bazı iskeletlerin arasında 200 ile 250 yıl arasında farklılık vardır. Bu durum sanki bir gelenekmiş gibi onları orada ölüme mahkum ediyormuş. Garip olan durum ise bu cesetlerden bazılarının 1700lü yıllara ait olmasıydı. Yani bu süreçte sürekli olarak getirilmiş insan cesetleri vardı. Yapılan araştırmalar daha da derinleşince bu insanların bir kısmı Güney Asya'dan, az bir kısmı ise Akdeniz tarafından buraya gelmiştir. Bulunan her ipucu daha da kafa karıştırıyordu. Mantıklı olan tek şey seyahat eden ya da yakından geçen insanları bir şekilde zor kullanarak yağmalamaları ve bulunmamaları için bu gözden uzak olan yere bırakılmalıdır. Tek mantıklı olan durumu yapmaları da imkansızdı çünkü yüzyıllar boyunca olamazdı. Hâlâ gizemi aydınlatılmamış olan insanların iskeletleri Roopkund Gölü'ndedir.
E-bültenimize abone ol!
Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.